Sunday, December 1, 2013

Seminer: Fatma Tosuntaş Karakuş, Uzman Psikolojik Danışman

Montessori ve Kaynaştırma Eğitimini Geliştirme Derneği ya da Küçük Kara Balık Çocukevi bir seminer düzenliyor.
Seminer duyurusu şöyle:

Bugünlerde sıklıkla karşılaştığımız bir kavram; “çocuk odaklılık”…

Seminerimizde, Fatma Tosuntaş Karakuş ile çocuk odaklı aile sisteminin çocuklar üzerindeki etkilerinden yola çıkarak,

· Çocuk odaklı sistem , "proje çocuk" ve bunların çocuğun geleceğine etkisi
· Çocuk gelişiminde temel ilkeler
· Çocuklarla güvenli bağ kurma
· Çocuk gelişiminde beyin gelişimi nasıl bir rol oynar?
· Çocuklara uygun sınır koyma ve "sınır"ın anlamları ve Temel ebeveynlik işlevleri üzerine konuşacağız.

Yer:
KÜÇÜK KARA BALIK ÇOCUKEVİ
19 Mayıs Mh. Hilmi Paşa Cd. Öztor Sit. No:27 Erenköy Kadıköy İstanbul
http://goo.gl/maps/ls3jp

Ücret:
50 TL.
Kayıt ve Bilgi Almak İçin: kayit@montessori.org.tr ‘ye mail atmaniz gerekmektedir.
*** Seminerimize online olarak da katılabilirsiniz!

* Katılım kontenjanla sınırlıdır ve seminer öncesinde ödeme yaparak kaydınızı kesinleştirmeniz gerekmektedir. Ödeme koşulları kayıt talep mailinize istinaden gönderilecektir.
* Montessori ve Kaynaştırma Eğitimini Geliştirme Derneği Üyelerine %10 indirim uygulanmaktadır.

Fatma Tosuntaş Karakuş
Uzman Psikolojik Danışman / Aile ve Çift Terapisti / Bireysel Psikoterapist

Lisans eğitimini, Marmara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden derece alarak tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitimini aynı bölümde tamamlayarak uzman psikolojik danışman ünvanını almıştır. İstanbul Bilgi Üniversitesi Çift ve Aile Terapisi Sertifika Programı’na katılmış, “aile ve çift terapisi” konusunda da uzmanlaşmıştır.
Bireysel danışmanlık çalışmalarını, psikodinamik bir yaklaşım temelinde götürmekte; mesleki gelişimine katkı sağlamak için almış olduğu EMDR, transaksiyonel analiz, stratejik aile terapisi, çözüm odaklı terapi, sanat terapisi eğitimlerini bu zeminle birleştirmektedir.
On yılı aşkın süredir çeşitli eğitim kurumları ve danışmanlık merkezlerinde yürüttüğü meslek hayatında; psikolojik danışmanlık ve psikoloji alanında, gerek yurt içi gerek yurt dışında düzenlenen çok sayıda seminer, sempozyum ve kongreye katılmıştır. Bunun yanı sıra, cinsel istismara uğramış çocuklara ve ailelere yönelik projelerde yer almıştır.

Monday, November 11, 2013

Okul ve yemek, Türk'ün yemekle imtihanı!

Yemek konusu gerçekten zor bir konu. Herkesi memnun etmek kolay değil.
Benim gördüğüm kadarı ile bu konuda birkaç tip düşünen veli var:

1- Çocuğum çok sağlıklı beslensin, sağlıksız şeylerden uzak dursun.(paketli gıdalar, şekerli gıdalar, gdo'lu ürünler, normal tavuk gibi)

2- Çocuğum yesin de, ne yerse yesin. İsterse hergün sadece pilav yesin, yeterki aç kalmasın. Biz de şeker yedik, büyüdük ne olmuş? Hem çocuğun kaloriye ihtiyacı var.

3- Ammaaaann, ne lüzumsuz büyütüyorsunuz bu konuyu. Umurumda bile olmaz, yemiş, yememiş...

Çevremde 1.grup veli çoğunlukla olmakla beraber, genel nüfusta yoğunluk 2.grupta. Çok az da 3.grup. Hal böyle olunca, çocuğu zararlı gıdalardan uzak tutmak kaybedileceği belli olan bir savaş oluyor.

Alp, 5 senede yemediği kadar zararlı gıda maddesini, yeni okula başlayınca 1 ayda yemiş oldu. Nereden başlasam bilmiyorum.

Hep söylerlerdi, okul başlayınca görürsün diye. Ne kadar haklılarmış. Faydalı beslenme konusuna itina gösteren veli sayısı meğer ne kadar azmış. Çocukların çantasında devamlı şeker, gofret gibi bir sürü abur cubur oluyor. Serviste gören oğlum istiyor. Ve de yiyor. Bu kaybedilmiş bir savaş galiba. Ben hala paketli gıdaların üstündeki zararlı maddeleri okuyorum oğluma. Belki kemale erince birşeyler ifade etmeye başlar diye. Ya da hevesi geçince hiç olmazsa faydalı şeyleri seçer diye. Pes etmek yok!

Okul menüsünde normalde benim vermeyeceğim gıdalar var. Bol bol pirinç pilavı, çikolatalı süt, tulumba tatlısı gibi ağır tatlılar... Artık tavuk konusuna girmiyorum bile. Alp zaten tavuk sevmez, o yüzden onu yemiyor. Tabii oturup okulun organik tavuk almasını bekleyemeyiz, böyle bir bütçe kimsede yoktur.

İşin en acı tarafı zaten bu düzeni bulabileceğiniz bir ilkokul yok. Anaokul var. Mesela "Küçük Karabalık Çocukevi"

Orada sadece doğal tarım ürünleri, bal-pekmezli ürünler, tam buğdaydan yapılmış ürünler, taze meyveler verilirdi. İçimiz çok rahattı. Yoğurtları organikti. Herşey çok iyi düşünülmüştü. Serviste yiyecek içecek yasaktı. Okula şeker getirilmezdi. Doğumgünleri kendine has bir tören ile kutlanır, kendi yaptıkları pasta servis edilirdi. Hediye getirmek özellikle yasaktı. Bence gayet ütopik bir dünya kurulmuştu orada. Gerçek dünya ile tanışmak hiç hoş olmadı ama alışmaktan başka çare de göremiyorum açıkçası.

Burada züğürt tesellisi diyeceğim bir nokta var: okul hiç olmazsa etlerini mahalle kasabından alıyor, tedarikçileri hep eskiden kalan, bildikleri, güvendikleri denenmiş yerler. Yani en azından malzeme düzgün. Okul tanıtımında biz gıdaya çok önem veriyoruz, çocuklar burada sebze yemeği öğreniyorlar demişlerdi. Dört güzle o günleri bekliyorum. Zaten yemek düzeni okul kararımda kıstas değildi, ama yine de üzülmüyorum desem yalan olur!

Pes etmek yok, ben yine de iyisini-kötüsünü anlatmaya devam edeceğim oğluma.

Saturday, September 21, 2013

Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk...

Bir önceki yazımda belirttiğim gibi Alp de artık normal okullu oldu. Gideceği okulun hazırlık sınıfına gidiyor. 2008 doğumlu, seneye 1.sınıfa gidiyor olacak.
Artık bir üst okula geçince manzara çok değişiyor. Okulda büyük çocuklar var. Mecburen daha ciddi sistem var karşınızda. Okulun içinde neler oluyor bilemiyorsunuz.
Karışamazsınız, zaten doğru da değil karışmak. Her kafadan bir ses çıkıyor zaten. Bizim minicik anaokulunda bile gördük bunu. Herkesin doğruları ve yanlışları farklı.
Zaten okula vermeden önce epey bir araştırma yapmış oluyorsunuz. Diğer velilerle konuşuyorsunuz. Kimisi SBS başarısı istiyor, kimisi sosyal ortamına, kimisi kampüs imkanlarına bakıyor.
Bizim için butik bir okul olması, okulun aynı anda birçok yerde şube açmamış olması önemli. Köklü okul olmasını istiyorduk, o zaman oradan yetişen insan profili az-çok belli oluyor.
Akademik ve sosyal başarıya aynı anda önem veriyor olmasını da istiyorduk. Test çocuğu olmalarını istemiyorduk. Kendi kriterlerimize uygun bir okul bulduğumuzu düşünüyorum. İyi mi yaptık zaman gösterecek.
Şu anda herşey çok yeni, geceleri uykum kaçıyor. Sanırım yakında ben de düzene girerim:)
Alp alıştı, servisten mutlu iniyor. Değişik geliyor bu okul ona. Umarım hep böyle olur!

Wednesday, September 18, 2013

Teşekkürler Küçük Kara Balık

Alp'in hayatında bir bölüm kapandı, yeni bir bölüm başladı. Bizim de kurucusu olduğumuz Küçük Kara Balık Montessori Çocukevi'ne tam 3 yıl devam etti. Alp orada 3 yıl çok mutlu zaman geçirdi. Hiçbir şekilde azarlanmadı, her söylediği dinlenildi. Kendi işlerini kendi yapmayı öğrendi, organik gıdalarla beslendi. Okulda bir gün bile hazır-paketli gıda yemedi. Gelişimi çok dikkatli takip edilip dönemsel olarak bizle paylaşıldı. Alp'in yeni gideceği okulu ararken diğer okulların da anaokullarını gezme fırsatı buldum. Çok emek veridğimiz için mi, sistemin güzelliğinden mi bilmiyorum ama hiçbir okulu bu kadar beğenmedim. İyi ki böyle bir işe kalkışmışız diyorum.

Küçük Kara Balık artık Erenköy'de, yeni binasında. Yüksek tavanlı, şahane bir köşk. Sınıflar çok aydınlık. Artık yeni veliler var okulda. Kurucuların hemen hepsi mezun oldu. Bayrak emin ellere devredildi.

Şimdi bambaşka bir dönem başladı bizim için. Biraz endişe doluyuz yeni veliler olarak. Çocuklarımız sevecek mi, alışacak mı, ne yiyecek, kimse azarlar mı, insanın aklına binvir türlü şey geliyor doğrusu. Açıkçası oğlum ilk günden alıştı ve sevdi yeni okulunu. Çok rahatladık biz de. Bu yeni dönem ayrı bir yazı konusu.

Thursday, July 11, 2013

Yüzme yaşı

Bu ilginç bir konu. Her kafadan bir sesin çıktığı bir konu. Aslında yüzme doğar doğmaz yapılabilecek bir eylem. Bebekler ilk doğduklarında, su yutma refleksleri kapalı, zaten anne karnında 9 ay suda duruyorlar. O yüzden yurtdışında bunu avantaja çevirip direkt bebekleri havuzda yüzdüren yerler var. Videoları görmüşsünüzdür. Bu eğitimi Türkiye'de de vermeye başlamışlar. Hatta eve gelip ev küvetinde bu konuda yapabileceklerini öğreten bir eğitmen bile varmış. Bana gelen bir yazıda gördüm. Bugüne kadar bana mail atıp bizi yazın diyen kimseyi yazmadım. Fakat bu konuda o kadar çok hayıflandım ki (bebekken yüzme konusu), bunu mutlaka yazmak istedim. Gönderenleri tanımıyorum, denemedim, deneyen de bilmiyorum. Ama araştırıp konuşmak isteyen olursa, şöyle bir yazı göndermişler:


HAYDİ BEBEKLER SWIMBABY İLE YÜZMEYE!

İstanbul'da yaz artık daha da keyifli. Swimbaby, ailelerin bebekleri ve okul öncesi çocukları ile yapacağı aktivite arayışına çözüm sunuyor.
Swimbaby, bebeklere ve okul öncesi çocuklara doğuştan sahip oldukları dalış ve su altında nefes tutma refleksini, verilen komutlar sayesinde kullanmalarını öğreten,
fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimlerini destekleyen bir su aktivitesidir.40 yıllık bir deneyimin ürünü olarak Avusturalyalı yüzme antrenörü Laurie Lawrance
tarafından geliştirilen müfredatımız; 0-4 yaş bebeklerin ve okul öncesi çocukların ebeveynleriyle kaliteli ve eğlenceli vakit geçirmelerini sağlamayı, bununla birlikte
güvenli bir şekilde yüzmenin alt yapısını oluşturmayı hedefliyor. Swimbaby'nin sunduğu bir ilk ise sizin banyonuzu ziyaret ediyor olması!

'Bebeklerinize yüzmeyi öğretmeye küvetinizde başlamalısınız' diyen Swimbaby kurucusu Yasemin Saner Çulha, ailelere bebeklerinin dördüncü ayına kadar
uygulamaları gereken küvet aktivitelerini evlerinde öğretiyor. Suya alışan bebekler 4'üncü aylarından itibaren ebeveynleri ile birlikte grup derslerine katılabiliyor.
Amerikan Hastanesi doktorlarından Pediyatri Uzmanı Aylin Şimşek'in de desteklediği 'Swimbaby Programı' ile aileler sudan korkmayan, kendine güvenen
çocuklar yetiştirebiliyor. Bebekler erken dönemde henüz yürüyemedikleri hatta emekleyemedikleri için suyun içinde kendilerini çok daha özgür hissediyorlar.
Doğal nefes tutma refleksi son derece güçlü olan bebeklere kelime bağdaştırma yöntemi ile nefeslerini tutmaları öğretilebiliyor.

0-4 yaş arası çocuğunuzu eşsiz Swimbaby deneyimiyle tanıştırmak için www.swimbabyturkiye.com adresini ziyaret ederek kayıt yaptırabilirsiniz.

Ayrıntılı Bilgi İçin:
Yasemin SANER ÇULHA
Bebek ve Okul Öncesi Yüzme Eğitmeni
info@swimbabyturkiye.com
www.swimbabyturkiye.com

Wednesday, April 24, 2013

Küçük Kara Balık Çocuk Evi Tanıtım Toplantıları Sürüyor

Yeni toplantı 28Nisan-Pazar saat 13:30'da, okulumuzun Koşuyolu'ndaki binasında olacak.
Daha önce okumamışlar için tekrar edeyim:
Okulumuz Ağustos ayında daha büyük bir mekana taşıyor. Bina üst Erenköy'de, Bayar Caddesi'ne oldukça yakın bir lokasyonda.
Tanışmaya herkesi bekleriz!

Thursday, April 18, 2013

Küçük Kara Balık'ta bir gün nasıl geçiyor?







Bu merak edilen bir konu. Okulun programı aşağı yukarı şu şekilde gelişiyor:

Okula 9 civarı gelen çocuklar üstlerini KENDİLERİ değiştirip, sınıflarına çıkıyorlar. Açık büfe halinde duran tamamen sağlıklı ürünlerden oluşan kahvaltılarından alıyorlar. Bütün çocukların toplanması ile HALI SAATİ denen benim çok sevdiğim bir uygulama ile başlıyorlar güne. Herkes ismi ile selamlanıyor ve günün konusu konuşuluyor. O günün programından bahsediliyor. O gün havanın nasıl olduğu, çocukların okul dışında yaşadıklarından paylaşmak istedikleri şeyler hakkında konuşuluyor. Şarkılar, oyunlar ve hikayelerle halı zamanı sona eriyor. Sonra da çalışmalara geçiliyor. Çocuklar istedikleri bir materyali alıp çalışmaya başlıyorlar. Kendi belirledikleri zaman kadar çalışabilirler üstünde. İstedikleri zaman bırakıp başka bir çalışmaya geçebilirler. Günlük Yaşam Çaşılmaları da bu konuya giriyor.İsteyen mutfakta bulaşık yıkayabilir, ütü yapabilir, bezleri askıya asabilir. Ya da bir matematik materyali alıp onun üzerinde çalışabilir. Yardım isterse öğretmeninden alabilir, istemezse kendi kendine çalışır. Üstünde çalışması gereken ya da onun için programlanmış bir çalışma varsa, öğretmeni yavaşça teklif eder, ancak kesinlikle zorlama yok.



Öğlen yemek saati geldiğinde, kendileri hep beraber sınıftaki sofralarını kuruyorlar. Ondan sonra da yemekleri sınıfa çıkıyor. Yemeklerini tabaklarına KENDİLERİ koyuyorlar. Başkası değil. Masa örtüsü ile şıkça hazırlanmış masalarında başlıyorlar yemeklerini yemeğe. Bittiği zaman ise tabaklarını servis arabasına koyup sonlandırıyorlar yemeği. Ellerini yıkayıp dişlerini fırçalıyorlar. Branş dersi ya da dinlenme saatine geçiyorlar.




Branş dersleri çok zengin içerikli, çocuklar çok seviyorlar bu dersleri. Dinlenme saatinde ise sınıf içindeki matlara uzanıyor ve kitap okuyorlar. Uyuyan çocuk kalmadı, ilk senelerde vardı. Artık hiç birisi uyumuyor hatta en büyükler dinlenmeye bile itiraz ediyorlarmış, bu yüzden onların branş dersleri bu saatlerde oluyor:)



Dinlenmeden sonra yine istedikleri çalışmaya geçerler. Bu arada bahçeyi atladım tabii. Havanın durumuna göre genellikle 2 kez bahçeye çıkılıyor. Soğukta da çıkılıyor bir tek yoğun yağmurda çıkılmıyor. Ve her seferinde çocuklar kendileri hazırlanıyorlar, sabırla bekleniyor herkes. Bahçemiz küçük ama iyi kullanılıyor. Tarım faaliyetleri bile var. Ekim-dikim-sulama, ne isterseniz. Hiçbirşey -mış gibi değil, gerçek! Okulun son saatlerinde yine bir halı saati oluyor. Bir uğurlama töreni diyebilirsiniz. Okul çıkışında Alp'i almaya gittiğimde, biraz erken gidersem, duyduğum sözler: "Annem biraz beklesin, meşgulüm şu anda!" "Anne ne güzel oynuyorduk, niye erken geldin?"



Birçok okulda müsamereler vardır, pek sevmem doğrusu. Bizim okulumuzda ise şöyle bir uygulama var, bayılıyorum:
Senede 1 gün okula gidiyoruz, çocuklarımız üzerinde çalıştıkları materyalleri bize gösteriyorlar. Biz veliler için bu çok güzel bir duygu çünkü hiçbirimiz tam olarak bu materyallerin nasıl kullanıldığını bilmiyoruz.Herkesten şöyle cümleler çıkıyor:

"Ah şunlar bizim zamanımızda olacaktı!"


Siz de çocuğunuz için böyle bir okul hayal ediyorsanız, (ben ediyordum-hepsi gerçek oldu) sizi Küçük Kara Balık'a bekliyoruz. Tanıtım günleri devam ediyor. Şu anda Koşuyolu'nda ama Ağustos ayından itibaren Üst Erenköy'deki yeni adresinde olacak.

Bilgi için: www.kucukkarabalikcocukevi.com

Monday, April 15, 2013

Yeni Küçük Kara Balıklar Aranıyor!

Blogu düzenli takip edenlerin bildiği gibi, biz de Türkiye'de ilk defa yapılmış olan ve bir veli inisiyatifi olarak kurulan KÜÇÜK KARA BALIK MONTESSORİ ÇOCOUKEVİ'nin kurucu ailelerindeniz.
Hergün bu işi başlattığımız için ne kadar iyi bir iş yaptığımızı görüyorum. Çok okul gezdim, ancak okulumuzun yapısında ve kalitesinde eğitim veren başka bir yere rastlamadım.

Çocuğunuzun bir birey olarak kabul edildiği, sınırlarına saygı duyulduğu, organik gıdalarla beslendiği, Montessori Eğitimi verilen bir okul burası. Özellikle çocuk çok küçükken ve korumasız
iken güvenli bir ortam çok ama çok önemli. Biz Montessori hayranı olan 6 aile, İstanbul'da olmadığı için bir cesaret bu işe girişmiştik. Bunun için öncelikle bir dernek kurduk. Okul ise derneğe ait
yani kar amacı gütmüyor. Alınan bütün paralar okul için kullanılıyor.

Montessori ortammında yetişen oğlum 3 senesini tamamladı. Bizim kara balıklarımızın diğer okullarda eğitim alan çocuklara göre fark yarattıkları birçok konu var:

-Kendilerine güvenleri tam zira her zaman saygı duyulan bir birey oldular. Kimse onlara okulda sen sus, sen anlamazsın demedi
-El becerileri müthiş gelişti. Çocuklar gün içinde yaptıkları çalışmalar sayesinde, ince motorları harika çalışan bireyler oldular.
-Hepsi harika kalem tutabiliyor. Bunu da ince motorlarının gelişmesine borçluyuz.
-Matematiği 3 boyutlu ve somut hale getiren materyaller sayesinde, birçok çocuk için hayal bile edilemeyen kavramlar, onlar için çok net.
-Sistematik olarak öğretilmiyor ancak mevcut dil materyalleri sayesinde kendiliğinden okuma yazma öğrenen çocuklar oldu.
-Kendi işlerini kendileri yapıyorlar, ancak onlar yardım isterlerse öğretmen müdahele ediyor. Böylece başında devamlı birisinin durmasına gerek kalan ögrenci modeli olmuyorlar.
-Dikkat süreleri çok ama çok uzun. Bunu da hiçbir çalışmalarının, onlar istemeden sonlandırılmamasına borçluyuz. Bir çocuk isterse akşama kadar aynı çalışmayı yapabilir, kimse buna engel olmaz.
Dikkati bölünmeyen çocuk, çok uzun süre sessiz çalışmasına devam eder.
-İnisiyatifi eline alabilen çocuklardır. Bir ortama girince direktif beklemeden gerekenleri yapabilirler. Bunu da yine ortama borçluyuz.
-Sistemde ceza veya ödül olmadığı için, "tribünlere oynayan çocuk" değil, kendisi için yaşayan çocuk oldular.


İşte bu şahane okulumuz bu sene biraz daha büyüyecek. O yüzden yeni öğrenciler kabul edilecek. Talebe göre 2 yaş açılabilir ancak esas kabul edilme yaşı 3-6 yas arası olacak.
Bu fırsatı kaçırmayın derim. 16 ve 28 Nisan 2013 tarihlerinde tanıtım toplantıları düzenlenecek. Detaylı bilgi için aşağıdaki adresten okul müdürümüz Sibel Hanım'a mail atabilirsiniz.

http://www.kucukkarabalikcocukevi.com/iletisim/

Monday, January 28, 2013

0-3 yaş için evde Montessori semineri

Okulumuzda güzel bir seminer olarak. 0-3 yaş arası çocuklar için evde Montessori eğitimi verilecek. Montessori bir felsefe, sadece materyallerle kısıtlı birşey değil. Merak ediyorsanız ilanı aşağıda:

0-3 Yaş İçin Montessori Uygulamaları
Hadi en baştan alalım...
Hayatın ilk izleri oluşmaya başladığında, çocuğumuza sunduğumuz yaşam alanı, ilk objeler ve oyuncaklar ile çocuğumuz kendisini gerçekleştirmeye ne kadar yakın?
Bu süreç ona, ileriki yıllara taşıyacağı özgüvenli, mutlu, huzurlu bir birey olmak için altyapı oluşturuyor mu?
Tüm dünyada 100 yılı aşkın bir süredir uygulanan, çocuga saygı duyma ve kendi başına yapabilme beceresini temel alan Montessori yönteminin 0-3 yaş uygulamalarını daha yakından tanımak,
Montessori felsefesinin bebeğiniz ve çocuğunuzun yaşam alanını düzenleme, çocuk gelişimi için erken dönem obje, oyuncak seçimi ve tuvalet alışkanlığı kazanmaya bakış açısını öğrenmek,
Basit uygulamalar, örnekler ve videolarla hayatınızı “çocuk dostu” hale getirebilmek için,
Sizleri, Küçük Kara Balık Çocuk Evi Montessori eğitim danışmanı Eliane Freina ile düzenlediğimiz, “0-3 yaş arası çocuklar için Montessori Eğitimi Semineri’”ne davet ediyoruz.

Eliane Freina kimdir?
Eliane Freina, 1978’de Avusturya’da doğdu. Grafik tasarım eğitiminin ardından çocuklarla çalışma sevgisi sebebiyle kariyerinde değişiklik yaparak çocuk gelişimi okumaya karar verdi. Klasik sistemde tam aradığı bakış açısını bulamaması onu alternatif eğitim modelleri aramaya yöneltti.
2007-2009 arasında Avusturya’da Montessori eğitimine devam ederken bir yandan da, Viyana “The Children's House International Montessori Kindergarten”da Montessori eğitmenliği görevine başladı. 2009-2011 arasında 0-3 yaş Montessori eğitmenliği kursunu tamamlayarak çalıştığı Montessori Anaokulunda “uzman öğretmen” (Head Teacher) görevini devralan Freina, Eylül 2012’den itibaren KKBCE’de ( www.kkbce.com ) Montessori Danışmanlığı yapıyor.

Tarih: 10 Şubat, Pazar
Saat: 14.30-16.30
Yer: Küçük Kara Balık Çocuk Evi, Salih Omurtak caddesi, No:49, Koşuyolu-Kadıköy
Ücret: 50TL
Kayıt: kayit@kkbce.com




Sunday, January 27, 2013

Kayak kaç yaşında yapılabilir?

Ben ve eşim kayak yapmayı çok seviyoruz. İkimiz de üniversite yıllarında başladık. Keşke çocukken başlasaydık diye hayıflanıyoruz. Tedirginliği hiçbir zaman üstümüzden atamıyoruz. Çok sevdiğimiz ve oğlumuzla paylaşmak istediğimiz için ona yolun başında ders aldırmaya karar verdik. Geçen sene istemiştik, 3.5 yasında iken ama bir türlü gidemedik dağa. Orada ögretmenler çok istemiyormus bu kadar küçük çocuğa ders vermek. Hem kaslar çok zayıf hem komut almaları biraz daha zor diye. Yurt dısında da kayak okullarına genelde 4.5 yaş alt limiti koymuslar. Elbet daha küçükken kaydıran var. Ama bize bu seneye kısmet oldu.

Kartalkaya'ya gittik 2 gün için. 4 tane ders ayarladık. Sabah ve öğleden sonra şeklinde. Genelde 30.dakikada çok yoruluyordu bacakları. Ögretmeni hemen kucagına alıp onu dinlendiriyordu. Yorulmasına ragmen pes etmedi, bu hoşumuza gitti. 4.derste artık ögretmenin tutmasına gerek kalmadan kayabiliyordu.

Ama hala ögretmene uzun süre ihtiyacımız olacak sanırım. Zira biz ögretmen gibi geri geri kayıp onu kontrol edemeyiz. Yanımızda kayması için sanırım 6 yasına falan gelmesi gerekecek. Tabii her sene düzenli olarak bu sporu yapmak kaydıyla.

Hiç kayak yapmamış ama çocuğu mutlaka yapsın isteyenler için yazıyorum: Evet zor, meşakatli bir iş kayak. Çocuğun günlük kıyafetlerini giymesi bile bir işken, bilmem kaç kat kıyafet giydiriyorsunuz. Hiçbirşeyi unutmamak lazım, hava birden soğuyabilir, sis olur, kar olur derken, herşey lazım. İçeriden dısarı cıkana kadar kan-ter içinde kalınıyor. Hele bir de siz de kayak kıyafeti ileseniz, kayak ayakkabılarını giy, onunkini giydir, kayakları taşı, aman kaskı, eldiveni, gözlüğü kalmasın, eyvah benimkini unuttuk, ayy çişini yapmadı daha derken gerçekten orada vazgeçmek istiyorsunuz.

Ama sonra piste çıkınca bunun ne kadar müthiş bir duygu olduğunu hatırlıyorsunuz ve herşeye değiyor:)

Ufak bir not daha: Geçen sene Uludağ'da ders aldıran bir arkadasım, orada hocaların kayağın önüne kilit taktıklarını söyledi. Böyle olunca çocuk kontrolü öğrenemiyor. İki tekerlekli bisikletin yanındaki ekstra 2 tekerlek gibi düşünün. Buna izin vermezseniz iyi olur.

Meditasyon ilginizi çekiyor mu?

Son zamanlarda meditasyona olan ilgi arttı. Eğitimlere katılarak bu konuda kendinizi geliştirebilirsiniz. Bu kurslardan birini de, Utku Oğuz veriyor. Kendisi abim olur:)
Meditasyon eğitimini Deepak Chopra'nın San Diego'daki okulunda tamamladı. Eğitim zamanları kendi web sitesinde bildiriliyor. Farklı günlerde Türkçe'nin dışında, İngilizce ve İtalyanca da eğitim veriyor. Eğitim 2 tane yarım gün şeklinde oluyor. (1 gün içinde bütün gün süren eğitimler meditasyon için uygun değilmiş.) Daha detaylı bilgiyi kendisinden alabilirsiniz.

http://www.meditasyonyolu.com