Friday, June 5, 2009

Mini tatilin ardından...


Alp ile Pazartesi sabahı gittiğimiz Antalya seyahatinden, Perşembe öğlen döndük. Sandığımdan çok daha kolay geçti yolculuğumuz :)

Pazartesi 11:30 ucağına bindik. Uçağa bindikten sonra Alp'in artık kıpır kıpır olması biraz zorladı bizi çünkü kemerime bağlı olmak hiç ama hiç hoşuna gitmedi. Eline su şişesini verdim. Kalkışta kulağı rahatsız olursa diye çok endişelenmiştim ama su içtiği için hiç sorun olmadı. Bir arkadaşım emziğin de aynı işi göreceğini söyledi. Dönüşte de bunu yaptım, gerçekten hiç ağlamadı. Uçak kalktıktan sonra Alp'i dizimde ayağa kaldırarak oyaladım. Biraz hop hop yaptırdım. Neyseki sadece 50 dk sürüyor yol, hemen geldik.


Bir indik ki, hava hamam! Biz gitmeden bir gün önce birden değişmiş. Hemen soydum oğlumu. Kolsuz body'si ile bıraktım. Bir daha da dönene kadar daha fazla birşey giymedi. Halamların evine vardığımızda, saat 2 olmuştu ve Alp artık iyice yorulmuştu. Bunun üzerine, kuzenlerimin komsudan buldugu seyahat yatagını actık, altına ekstra carsaf serdik ve Alp'i yatagına bırakıp odadan cıktım. Ben pek uyumayacagını düşünüyordum açıkçası, yeni bir ortam, yeni bir iklim.. Ama o da ne, Alp küt diye gitti ve tam 2 saat uyudu. Çok sevindik bu duruma; ne de olsa kafamızda epey bir felaket senaryoları yazmıştık...

O gün Lara plajına gittik. Görmeyenlere söyleyeyim, plajlar Rio gibi olmuş. Uçsuz bucaksız sahil, yanında yürüme yolları, şemsiyeler... Gerçekten medeni. Duşlar, piknik yerleri... Caddebostan'daki don muhabbeti yok :)) Alp çok sevinecek diye içimden gerirken, bir baktım, Alp ağlıyor!! Denizin dalgasından mı, ihtişamından mı bilemiyorum, yaygarayı bastı birden. Zor susturdum. Sonra kucagıma alıp (daha önce pusetindeydi) ayaklarını ıslatayım dedim, yok daha beter ağlıyor. Hemen oradan uzaklaştık. Eve geldik. Akşam yine uyku saatinde, rutinini aynen uygulayarak, Alp'i saatinde yatırdım. Yine yadırgamadan uyudu.


2.gün saat 7:15 olduğunda Alp'den ses gelmiyordu hala. Girip baktım odasına, uyanmış ama ona çok farklı gelen odasını seyrediyor. Bıraktım biraz daha keyif yapsın diye. Kahvaltı, sokakta gezmeden sonra bu sefer denizin sakin olduğu bir plaja gittik. Dalga yoktu. Dedim Alp bu sefer denize bayılacak, tıpkı annesi gibi... Ama o da ne, Alp daha denizi görünce başladı ağlamaya. Ne ağlamak ne ağlamak. Peki dedim, belki bizi eğlenirken görürse mutlu olur. Onu anneannesinin kucağına bırakıp kendim yüzmeye gittim . Aaa, o da ne, Alp yüzüme bakıp bakıp ağlıyor. Sanki çık oradan diyor bana. Çıktım denizden. Onu kucağıma aldım, tam kıyıda oturtayım dedim. Yok yine olmadı, yine ağladı. Biz de plajdan gitmeye karar verdik. Kuzenimin evine gitmeyi programlamıştık önceden. Evinde yüzme havuzu var. Alp de zaten 2 hafta önce İstanbul'da havuza girmiş ve sevmişti. Herhalde bunu da sever dedim. Havuza girdim, onu kucagıma alacağım. O da ne, yine bir kıyamet. Alp ağlıyor, hem de çok... Bari dedim onu çıkartayım, unutturayım bu su olayını, iyice fobi olmasın. Birkaç hafta sonra İstanbul'da yine denerim. Böylece su maceralarımız sona ermiş oldu..


Uyku meselesine gelince, normalde 2 uyku yapan Alp bu sefer hep 1 uykuda kaldı. Ya sabahı uyumadı ya da öğlen uykusunu. Akşam uykusu ise aynen devam etti. Rutinini hep aynı tuttum. Eh artık, gündüz uykularının eksik olması normal. O kadar farklı yer ve insan gördü ki, benim bile hızlı tempodan canım çıktı, epey yoruldum. Gördüm ki, rutinden taviz vermeyince, bozulan birşey de olmuyor. En azından bu yaşlarda :)