Friday, December 24, 2010

Bir tane daha, son, söz..

Uykudan önce faslı. Eskiden ne kadar kolaydı, rutini izler, yatağa koyar, öper ve çıkardık. Hemen uyurdu Alp. Ama artık herşey değişti. Bütün arkadaşlarımdan duymuş olduğum uyumamak icin direnme bizde de baş gösterdi. Alp yatmamak için müthiş direnç gösteriyor. Yatınca da başlıyor hikayelere. Onu da anlat, bunu da anlat... Ama bildiğimiz masallar değil asla, nedense onlarla hiç ilgilenmiyor. Bana vinç anlat, uzay mekiği anlat, kamyon anlat gibi şeyler. Ben çareyi limit koymakta buldum. Sana 3 tane anlatacağım diyorum. Her seferinde kaçıncıda olduğumu belirtip, en sonuncuda "son-başka yok" diyorum. Bu Alp'i kesiyor mu?? Yooo, hayır. Benimle beraber her ne kadar SON dese de, anne bir daha diye başlıyor. Kararlı olunca kısa sürede alıştı duruma. Ama her seferinde şansını deniyor. Hatta babayı, Selda'yı da deniyor, ayrı ayrı. Kararlı olmak gerçekten önemli. Selda'yı bu konuda tamamen devre dışı bıraktım, çünkü Alp onu çok "sömürüyor" Biz daha kararlı olabiliyoruz.

Daha önce çok okuduğum saat kurma işini yapmaya başladım. Mucize gibi yarıyor. Herşeyde de yapıyoruz. Sokaktan eve mi girmiyor, hemen saat kuruyoruz. Banyoya mı girmiyor, hemen saat. Artık kendisi yapmaya başladı. Bunu ters olarak da kullanıyor: eve gelenlerin gitmesinden hiç hoşlanmıyor. Gitmesinler diye, size saat kuruyorum diyor, saati kuruyor. Digital olduğu için, en son ne varsa o kurulmus oluyor. Genelde 5 dakikaya ayarlı. Çalmadan kimse evden gidemiyor. "Anne bana saat kur" en popüler cümlemiz bu ara. Ne zaman mı diyor, birşeyi yarıda bırakmak istemediği zaman. Deneyin, faydasını göreceksiniz...

Okulumuzdan Fotoğraflar












Ne zamandır gerekiyordu. Basın için hep isteniyor. Kerim gönüllü olarak bu işe soyununca, beraber gittik fotoğraf çekmeye. Çocukların çoğunun uyuduğu saati seçtik. Böylece heyecan en aza inecekti. Çok fotoğraf var ama diğer velilerden izin almadan koymak istemediğim için sadece Alp'in fotoğraflarını koyuyorum. Bu satırlardan sonra birkaç arkadaşımdan izin istedim, izinler geldikçe diğer fotoğrafları da ekliyorum:




Wednesday, December 22, 2010

2 yaşında anaokuluna göndermek...

Bu hep tartışılan bir konudur. 2 yaş çok erken mi? Ben açıkçası öyle düşünmüyorum ama yine de çocuğa da bağlı. Çok utangaç çocuklar için, evet erken olabilir. Ben evde hangi bakıcı olursa olsun, okulda alacağı eğitimi evde alamayacağını düşünenlerdenim. Günümüz çocukları çok uyanık, sanki herşeyi bilip de gelmişler. Evde oyalamak ciddi zorlaşıyor. Bu yüzden ben de verdim okula. Çok da memnunum. Amaaaa...

Bir de hastalıklar konusu var. Siz ne yapmış olursanız olun, 2 yaşında okula başlayan çocuklar çok sık hastalanıyorlar. Bunu bizim okulda çok net gördük. Çocuklardan ilk kez okula gelen ve 2 yaş civarı olanlar, çok ama çok sık hastalanıyorlar. Buna hazırlıklı olmak lazım.

Ben ki, oğlumu bahçelerde, toprakta emekleyerek büyüttüm. Toprakları, yaprakları yuttu, birşey demedim. Evde temizliği azalttım, abartılı temizleme malzemelerini yok ettim. Hepsini bağışıklık sistemi kuvvetlensin diye yaptım. Ama gördüm ki, bu yeni virüslerden kaçış yokmuş.
Herkes bunu söylüyor. Bu sene çok sık hastalanır, sonraki sene olmaz. O yüzden çocuğu okula verirken bakıcıyı işten çıkartmayın, okula gittiğinden daha fazla evde oluyor!

Okulumuzdan öğrendiğimiz değerli bilgiler...

Geçtiğimiz Pazar, "Çocuğum Okulda Ne öğreniyor" toplantılarının 2.si yapıldı. Emel Hanım bize Montessori materyallerinin ne işe yaradığını anlattı uzun uzun. Toplantı sınıfta, materyallerin içinde yapıldı. Çok hoş bilgiler öğrendik, bazılarını paylaşmak istiyorum.

1- Çocuğun okulda, yazı yazarken, sırtının kolunun ağrımasının sebebi, artık zamanımızda, çocuklara hiçbirşey yaptırmamakmış.Yani onlara tabak, bardak taşıtmıyoruz, onu yapma kırılır, düşer dediğimiz için kol kasları güçlenmiyor. Bu yüzden yazmaktan nefret eden bir nesil yetişiyor. Kaslarını mutlaka çalıştırmak lazım.

2- Zamanından önce çocuğun eline kalem vermek de hataymış. Yazı yazmak için gereken kaslar değil, yanlış kaslar gelişirmiş. (Kalemi yanlış tuttuğu için.) İyisi mi elleri tam gelişene kadar eline kalem vermemek, sulu boya vermekmiş. Hele yazması kolay olan keçeli kalemi asla vermeyin. Verecekseniz kuru kalem olsun ki biraz çaba sarfetsin, minik kaslar çalışsın.

3- Okullarda beyaz mendiller var. Üstlerinde kırmızı çizgileri olan. Ne işe yarar diye merak ederdim. Meğer kırmızı çizgilerinden onları katlarlarmıs. Katladıkça geometrik çeşitli şekillerin çıkması bir yana, yine yazmak için gerekli olan kaslar gelişirmiş. O yüzden evde çocuklara bol bol çamaşır katlatın dediler.

4- Bildiğimiz paket lastiğini alıp, gerdirerek bir düzeneğe geçiriyorlar. Bu da üç parmağı kullanıp, yine kalem tutması için gerekli yetiyi geliştiriyormuş. Aynı zamanda düğme açması için gerekli. Bunu da evde yapabilirsiniz.

5- Çocuk istemediğiniz birşey yaparsa, "Bunu istemiyorum" demek en iyi çözümmüş. Diyelim ki canınız acıdı, ağlama taklidi yapmayın. Çocuk gereksiz bir suçluluk duygusu duyacak. Empati ancak 3.yaşta gelişen birşey. Neden ömür boyu üstünde birikecek olan suçlıuluk duygusunu taşısın ki? Bunun yerine sert ve ciddi olarak söyleyeceğiniz bu cümle daha etkili. Gerçekten de işe yarıyor.

6- Evde mutlaka sofra hazırlamanıza yardımcı olsun. Bunu zaten okulda yapıyorlar, çok da hoşlarına gidiyor:)

7- Okulda minik bir ütü masası ve seyahat ütüsü var. Onu iyice ılık ayara getiriyorlar sonra da ütü yapıyorlar. Bunu evde de yapmak mümkün. Bugüne kadar hiçbir kaza olmamış, demek herkes dikkatli davranırsa ütü bile yapabilirler. (Alp'in 29 aylık olduğunu hatırlatayım!)

8- Çocuğa asla abartılı aferinler olmayacak. Yoksa çocuk bu aferinler için yaşamaya başlıyor. Abartılı övgü ya da yergi yok. Mümkün olduğunca nötr olunacak.

9- Çocukla 24 saat ilgilenmek hata. Zira çocuk kendi kendini oyalayamazsa, ileride yardımsız ödev yapamayan, hatta hiçbirşey yapamayan bir çocuk modeli gelişiyor. Günümüzde bütün anne babaların sıkıntısı bu konu. Bırakın biraz kendisi de birşeyler yapsın. Eğer çok alıştıysa buna itiraz edecektir ama bunu yavas yavas kırmak mümkün. Deneyin, pişman olmazsınız.


Okulumuzda olan harika bir uygulama var, zaten Montessori'nin içinde olan birşey bu:
Her çocuk için ayrı program çıkartılıyor. Böylece hangi çocuk, ne konuda eksikse, o konuda çalışıyor. Günümüz okullarında, daha başından kağıt imzalatılıyor: "Çocuğum başarısız olursa, okuldan alacağım" diye. Büyük konuşmamak lazım, kimbilir, belki biz de imzalayacağız ilerideki serüvenlerde bunları ama en azından bu okulda değil!! Çocuğum bir at yarışında gibi hissetmeden, harika bir şekilde çıkacak merdivenlerden. Umarım Montessori sistemi yaygınlaşır heryerde!

Friday, December 10, 2010

Alp 1 - Antibiyotik 1

Alp'in krup macerası uzun sürünce, başka türlü öksürmeler çıkınca, burnu akınca doktoru acaba antibiyotik mi başlasak demiş, ben çok üzülmüştüm. İnat edip doktor doktor gezip, vermemiştim. O durumda skor 1-0 idi:)

Ancak geçtiğimiz Pazar, Alp birden feci ateşlendi. 39.9. Panik olmadık, alışığız cocuklarda bu yüksek ateşlere. Bekledim. Ertesi günü okulu aradım, Alp gelmeyecek dedim. Müdürümüz Deniz'den öğrendim ki, 30 kişiden sadece 8 kişi okuldaymış! Birkaç arkadaşımı aradım, herkes benzer şikayetler içinde. Onlarınki daha önce başlamış. Ortak özellik düşmeyen ateş, bir hırıltı, burun akıntısı. Yine o arkadaşlarım, farklı doktorlara gidiyorlar, ortak teşhis almışlar ve antibiyotiğe başlamışlar.

Ben yine de başka birşey olmasını çok isteyerek önce 3 gecenin dolmasını bekledim. İlginç olan, ateş kesici sadece 38.5'a düşürüyor. Ne inat, ne inat. Oldu 3.gece. Doktoruna götürdüm, göğüse inmemiş ama tablo iyi değil dedi. Beni yarın tekrar ara, karar verelim dedi.

Geçen ay gittiğim Hülya doktorun dediklerini yapacak cesaretim yok. Alp ağrıza duruma geçmiş bile, ben bu çocuğu nasıl aç bırakabilirim? Dolayısıyla o seçenek listeden çıktı. Ama yine de birazcık olsun uygulamaya çalıştım. Zaten doğa da devrede, Alp iştahsız, birşey yemek istemiyor. Ama istedi mi de, yasakları istiyor. Meyve, bulgur, süt...

Bir silahım da homeopatımız Sibel Hanım. Ama şansa bakın, o da yok, seyahatte.

5.gece de 39.9 ateş olunca, Alp perişanları oynayınca, karı koca kafa kafaya verdik, yok artık dedik ve üzülerek Alp'in ilk antibiyotiğini verdik. Birtek şuna hayıflandım: doktora sormak aklıma gelmedi, acaba verdiği eski nesil ilaç mıydı? Öyle olursa daha iyi, vücut hiçbirini bilmediği için hiç olmazsa eskilerden başlamak mantıklı geliyor ama sadece düz mantık kuruyorum. Ne yazık ki bu soru ilacı 2 kez kullandıktan sonra geldi aklıma. Durumunu anlatmak için tekrar doktorumuzu aradığımda bu konuyu soracağım. (Bilmeyenler için: antibiyotikler 1.nesil, 2.nesil, 3.nesil diye gidiyor.)

Bugün 6.gece, 3 doz antibiyotik almış oldu. Birkere başladınız mı bitirmek lazım, yoksa bir dahaki kullanımda antibiyotik etkisiz kalıyor. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Bu yüzden 10 gün kullanılacak. Benim kadar takık birkaç anne ile dertleşiyoruz, herkes kan ağlıyor. Benim hedefim 5 yasına kadar hiç kullanmamaktı, olmadı. İlaç sektörüne yakınlığım, benim bu ilaç konularına daha hassas olmama sebep veriyor maalesef:(

Bu arada okulun mevcut sayısı artmış ama hala eskisi kadar değil.