Sunday, January 29, 2012

NURTURE SHOCK 2- Sen benim akıllı çocuğumsun! Çok akıllısın!

NURTURE SHOCK kitabına devam ediyoruz. Konumuz çocuğun aklını övme:

Bu sözleri hepimiz zaman zaman söylüyoruzdur. Çocuklar bizi bazen o kadar şaşırtıyorlar ki, biz şaşkınlığımızı genelde böyle dile getiriyoruz. Bu sadece bize has bir durum değil, bütün dünyada böyle.
Özellikle ABD'de, 1960'lardan beri, çocukların özgüvenleri gelişsin diye, onların çok sık övülmeleri gerektiği dile getirilmiş. Bu öylesine boyutlara gelmiş ki, çocuk ne yaparsa yapsın artık herkes aferin diyor, ortada övülecek birşey olmasa bile.
Aslında olayın 2 boyutu var:


1- Kitapta bahsedilen, çocuğun aklını övme meselesi. Bunu yapmamak gerekiyor, bu konuda birçok araştırma var, sonuçlarını yazacağım.

2- Bu ise biraz daha ileri bir adım, Montessori yaklaşımı: Çocuğu ne övün, ne cezalandırın. Gerçekten zor bir metod. Eğitimini almadıysanız imkansıza yakın. Ben de almadım, okuldan beslenmeye çalışıyorum bu konuda.

Ben kitabı anlattığım için size AKLI ÖVME konusunu yazacağım.
Çocuğunuz isterse dăhi olsun, sakın çok akıllısın, aklına bayılırım, en akıllısın gibi laflar kullanmayın. Bu durum, testler göstermiş ki, çocuğun kendi "zekasını tehlikeye atacak", yani başarısız olacak durumlardan kaçmasına neden olup, olduğu yerde kalmasına sebep oluyormuş.

Birkaç örnek:
Çocukları 2 gruba ayırmışlar. Test yapmışlar. 1.gruba testten sonra ne kadar akıllı oldukları tek tek söylenmiş. 2.gruba ise test üstünde ne kadar efor sarfettikleri, ne kadar iyi çalıştıkları söylenmiş. 1.grup akılları için övülüyor, 2.grup ise eforları için.

Sonra onlara 2 seçenek sunulmuş: Ya aynı 1.test zorluğunda bir sınav olacaklar ya da çok daha zor bir sınav olacaklar. 1.gruptaki öğrencilerin %95'i aynı zorlukta testi tercih ederken (rezil olma korkusu diyelim) 2.grubun büyük çoğunluğu daha zor testi tercih etmiş.

Yine 2 grup test yapılmış. 1.grup yine zekaları için övülürken, 2.grup eforları için övülmüşler. 2.test için ara verildiğinde, isterlerse test için çalışabilecekleri, isterlerse diğer öğrencilere göre hangi seviyede olduklarını öğrenebilecekleri söylenmiş. Övülen grup direkt olarak sıralamaya bakarken, 2.grup çalışmayı tercih etmiş!

Devam ediyorum: Bir de etnik bir ayırım yapmışlar. Amerikalılar ve Çinliler seçilmiş. Zor bir test yapılmış. Sonra annelere çocukları ile konuşmaları söylenmiş. Amerikalı anneler çocuklarına "sen çok akıllısın, yaparsın" derken, Çinli anneler "biraz daha dikkatini topla, biraz daha gayret et"gibi laflar söylemişler. Çinli çocuklar 2.sınavda performanslarını %30 arttırırken, Amerikalı çocuklarda bir artış görülmemiş. Üstelik Çinli anneler de gayet sevecen ve güler yüzlü davranıp, çocuklarını öpüp koklamışlar, yani bir despotluk kesinlikle yok.

Daha başka çalışmalar da var kitapta, ben birkaç tanesini yazdım. Araştırmacılar, ne olursa olsun, çocuğun değiştiremeyeceği şeyi değil (yani aklı), değiştirebileceği şeyleri övmeyi öneriyorlar. (eforu gibi)

Hazırlık okurken, Amerikalı bir resim hocamız vardı. Ben de resim yapamazdım, bu konuda hiç kabiliyetim yoktur. Ama bu hoca bana devamlı 10 verirdi. Anneme veli toplantısında açıklamıştı: çok gayret ediyordum, İngilizce konuşmaya uğraşıyordum. Zaten hazırlık senesinde amacımız İngilizce öğrenmek değil miydi? Ben de bu motivasyonla daha da gayret içine giriyordum.

Olayın Montessori tarafına bakarsak, aslında altında aynı kaygı yatıyor: Çocukları översek, kendileri için değil, övgüleri almak için iş yaparlar. Ya da başarısızlıktan korkarak yapmazlar. Çocuğunuz bir resim çizdi, büyük bir heves içinde getirdi, biz alkışlamak ve abartılı övgüler sunmak yerine, evet, resim yapmayı ne kadar seviyorsun, veya ben de bayılırım resim yapmaya, veya ne yaptın sen burada gibi daha "cool" ifadelerde bulunmamız gerekiyor. Kolay değil ama yapmak için elimden geleni de yapıyorum. Tabii etrafa engel olamıyorum, ama o kadarı da olur artık!

Saturday, January 28, 2012

Uykunun önemi, bir kez daha...




Ne zamandır uyku ile ilgili birşey yazmıyordum. Heyecanlı birşey olsun da yazayım diye beklerken, NURTURE SHOCK kitabını okudum. Kitap çok güzel yazılmış, çok ilginç araştırmalardan bahsediyor. Uyku kısmı o kadar ilginç ki paylaşmak istedim.

Uyku ve Obezite ve TV:
Senelerdir, TV basında geçirilen zaman yüzünden obezitenin gençlerde arttığı söylendi, yazıldı. Çok da mantıklıydı değil mi, ne de olsa artık çocuklar da gençler de bizim zamanımızdaki kadar koşmuyorlar, bahçede vakit geçirmiyorlar.
Bazı uzmanlar, bu konuda yapılan çalışmaları yeteri kadar bilimsel bulmamışlar. Bu yüzden daha bilimsel araştırmalar yapmışlar.
Sonuç gerçekten şaşırtıcı: OBEZ ÇOCUKLAR ve NORMAL KİLOLULAR TV KARŞISINDA EŞİT MİKTARDA VAKİT GEÇİRİYORLARMIŞ!!
Okullarda menü değişikliğine gidilen yerlerde de çocukların kilo konusunda çok da kayde değer değişiklikler bulamamışlar.
Ama sıkı durun: OBEZ ÇOCUKLAR, NORMAL KİLOLULARA GÖRE ORTALAMA 1 SAAT DAHA AZ UYUYORMUŞ! Evet, gazetelerin flash haberleri gibi yazdım ama gerçekten ilginç bu bulgular. Vee günümüz çocukları ve gençleri, 30 sene öncesine göre (benim çocukluğum zamanları,41 yaşındayım) ortalama 1 saat az uyuyorlarmış. Çünkü güzel uyuduğunuz zaman metobolizmayı çalıştıran hormonlar ve açlık hissini bastıran hormonlar devreye giriyormuş. Buyrun buradan yakın! Bunun da üstüne uykusuz cocukların enerjisi de düştüğü için daha az hareket ediyorlar ve tabii daha az kalori harcıyorlarmış.
TV bu açıdan temize çıktı. (Başka açılardan hala karşıyım o ayrı mesele:))

Uyku ve Öğrenme:
Bu konuda o kadar çok çalışma var ki, bunu zaten birçok insan biliyor. Fakat asıl bir konu var ki bu ilginç:
Çocuklarda, uykunun slow wave stage dedikleri kısmı, ki bu öğrenmenin pekiştiği zaman, uykularının %40'ını oluştururken, biz yetişkinlerde bu ancak %4. Uykunun azlığı, çocuğun öğrenmesini de böylece direkt etkiliyor.
Bir test yapıyorlar. Deneklerin yarısına 1 saat erken yatmalarını, yarısına da geç yatmalarını söylüyorlar. Ertesi gün onlara çeşitli testler yapıyorlar. Erken yatanların skorları, geç yatanlara göre şaşırtıcı oranda yüksek.

Çok Erken Kalkma:
Kitap ABD'de yazıldığı için, oradaki okulların durumu ele alınmış ama İstanbul'da da durum çok farklı değil! Çocukların okulları genelde 7:30 gibi başlıyormuş. Bunun sebebi ögretmenler trafik olmadan gelsin, servis büyükleri bir posta toplasın, sonra da küçükleri toplasın, sporcular okuldan sonra faaliyet yapabilsin gibi sebeplermiş. Ancak bu tempo için 6 gibi kalkmak zorunda kalan çocukların slow wave sleep'leri bozuluyor, totalde de %40'lık verimi alamıyorlarmış. Bir de saat kurup kalktıklarında, onların melatonini hala salgılanmaya devam ettiği için, çoğu çocuk ilk dersi hiç algılayamadığı gibi, uykuya bile dalıyormuş! Bu çalışmaları duyan birkaç tane okul, okul başlama saatini 1 saat ileri atmışlar. Netice mucizevi: Çocukların birden notları yükselmiş, SAT skorları (oradaki üniversite sınavı gibi birşey diyelim) inanılmaz gelişmiş. Sadece 1 saat daha fazla uyutarak!
(Buradan hemen kendime not çıkartıyorum: Alp için eve yakın bir okul bakılması daha da önem kazandı!)

Uyku ve Depresyon:
Yine günümüz gençlerinde çok yaygın olarak ilgisizlik, iniş çıkışlı duygulara fazlasıyla sahip olma, depresyon da yine totalda 1 saat az uyku uyumaktan geçiyormuş. Sizin de başınıza gelmiştir, uykusuzken insanın aklına nedense kötü şeyler gelir. Hiç oturup mutlu şeyler düşünülmez. Nedenini yine bu kitapta öğrendim: Olumsuz uyaranlar beynin amigdala bölgesinde proses edilirken, olumlu uyaranlar hipokampus böylesinde proses edilirmiş. Uykusuzluk hipokampusu çok kötü etkiliyormuş. Bu yüzden uykusuzluk hep negatif hatıraları, olayları yaşatıyormuş...

Bu arada bu kitabın birçok bölümü var, hepsi birbirinden ilginç. Ama ben öncelikle uykuyu yazmak istedim. Bir diğer yazımı da zaten Montessori'nin de hiç önermediği çocuğu habire övme durumu var ki onu başka yazımda yazacağım.