Monday, December 26, 2011

Yeni yıl geliyor..



Kim ne derse desin, yılbaşını çok severim. Noel Baba favori karakterlerimdendir. Okulumuzdaki haftalık planda Noel Baba'nın gerçek kişiliğinden bahsedileceği yazılmıştı, bir veli itiraz etti. Ne gerek va, bu çok Amerikancı bir yaklaşım dedi. Halbuki Noel Baba hepimizin içini ısıtan bir kişilik olmanın yanında, çok da içimizde. Bir kere Demre doğumlu. Biz bu tartışmayı yaparken bir de Keşan Müftüsü konuşmasın mı? Ne demişti hatırlayalım: Noel Baba adam olsaydı, kapıdan girerdi, bacadan değil:))) Gerçekten Cem Yılmaz konuşmuş gibi güldüm, sağolsun müftü ve ilahi müftü diyorum...
Alışveriş, hediye verme olayının suyunun çıktığını kesinlikle kabul ediyorum ama bu kısmının bir parçası olmak ya da olmamak bizim elimizde. Kaldı ki biz noeli değil, yeni gelen yılı kutluyoruz.

Herkese çok iyi yıllar dilerim. Çocuklarımızla, tüm ailemizle sağlık içinde olalım.
Hepimiz çok mutlu olalım. Kendim için bir dileğim daha olacak: Lütfen artık zayıflayayım, lütfen artık daha aktif olup spor yapayım. Başladığım sporlar-diyetler yarıda kalmasın. (İsteyen herkes için:))

Sevgiyle kalın

Monday, November 21, 2011

Uzun seyahat üzerine notlar..

Alp ile ilk uzun tirajlı seyahatim üstüne biraz daha faydalı olacağına inandığım notlar veriyorum:

(Alp'in 3 yaş ve 3 aylıkken gittiğini hatırlatırım)
-Mümkünse bir yerde kalın. Arabayla devamlı şehir değiştirip devamlı otel değiştirmeyin. En azından akşam aynı yere dönmüş olun. Mutlaka bir yere gidilecekse bunu önceden anlatıp bu mekana geri döneceğinizi de belirtin. Benzer bir seyahati 3 yasındaki oğulları ile yapan arkadaslarımız, California'da 20 gün boyunca 3500 km yapıp, sayısız otel değiştirmişler. Yarıdan itibaren çok zorlanmışlar, çocukcağız devamlı ağlamış. Her otelden çıkarken çok kızıyormus, ben gitmek istemiyorum diye)
Demek bu tip seyahatleri daha büyükken yapacağız.
- Hem Avrupa'da, hem Amerika'da, kısa dönemli haftalık hatta günlük ev kiralamak mümkün. Otelde kalmak yerine bunu tercih edebilirsiniz. Ben kendim için de bunu tercih ediyordum, şimdi Alp ile daha da önemli oldu. Mekanlar daha geniş, ev olduğu için yemeğinizi kendiniz yapabilirsiniz. Hiç olmazsa kahvaltıyı bile evde yapmak iyi geliyor. Fiyat daha uygun oluyor (iyi yerdeki otellere göre), ev iyi yerde olsa bile.
-Kendinize plan yapın ama illa da uymak için zorlamayın. Biraz da çocuğun enerjisine, isteklerine kulak verin.
-Kuralları gevşetin: Hem size hem ona yazık. Merak etmeyin, rutine hemen geri dönülüyor, bunu yaşadım.
-Özellikle jet-lag olunca iştah gidebiliyor. Hele de alışık oldukları yemekleri bulamayınca. Bu konuda da zorlamayın, zorlanmayın. İstediğini (tabii ki belli kurallar içinde) yesin. Ben Alp'in Amerika'da yediği dondurma, bütün hayatı boyunca yediği ile eş değerdir. Ama kuralımız: Yemekten sonra idi. Yoksa yemedi, biz de önünde yemedik.
-Araba ile oradan oraya çok gidiliyor, DVD player iyi geldi bize. Hatta oradan aldık.
-Puset olmazsa olmazlardan.
-Yine araba ile giderken yanınıza ekstra yemek ve su alın, ne olacağı belli olmaz. Biz dağlarda tepelerde gezerken bu konuda zorlandık, bir miktar aç kladık. Nasıl olsa vardır demiştik ve ilk acıkma işaretlerinden 2 saat sonra biryer bulabildik.
-İlaçlarını tabii ki unutmayın. Bir de normalde vermiyorsanız da seyahatte vitamin vermek iyi fikir olabilir, zira düzgün yemek yemiyorlar.
-Mutlaka bunun geçici bir seyahat olduğunu, sonunda eve dönüleceğini anlatmak lazım. (5 yasındaki arkadasımın oğlu, Los Angeles'da geçirdiği 1 hafta sonunda ağlamış, hiç mi eve gitmeyeceğiz, artık burada mı yaşayacağız diye..)

Saturday, November 19, 2011

Caillou Olayı

Biliyorsunuz, en popüler çizgi film bu Caillou. Bakınca da çok masum gözüküyor. Bunun sonucunda biz de hayatımıza soktuk bu karakteri.
Sonra okula toplantıya gittik, okul psikoloğumuz ile. Bize dedi ki, "Sakın Caillou seyrettirmeyin". Niye? "Çünkü oradaki hayat fazla mükemmel. Herkes el pençe divan oluyor, Caillou'nun istediklerini yerine getiriyor. Bütün kasaba seferber. Bu gerçek bir dünya değil. Unutturmaya çalışın" dedi! Bu tabii çok zor. Alp çok sevdi, belki de ilk tanıştığı karakterlerden olduğu için. Halbuki ne kadar da masum gözüküyordu.

Beni sinir eden baska birşey daha var tabii : Caillou'nun Türkçe seslendirmesi. Bozuk Türkçe'yi mi saysam, şımarık konuşmasını mı? Baktım, Alp birden Caillou gibi "babaaa" ve "lütfeeeen" "vay canına" demeye başlamış. İkimiz de rahatsız olduk. Caillou istediğinde başka şeyler önermeye başladık. Özellikle Caillou tutturursa İngilizcesini buluyoruz. Anlamasa da bakıyor, belki de kulağı doluyor. Bir de Alp'de itfaiye takıntısı olduğu için Fireman Sam adında İngiliz çizgi filmi bulduk. Onu da çok seviyor.

Bu arada okul psikoloğundan bir uyarı daha: "Uçan kahramanlı şeylerden uzak durun. 3 yaşında çocuk henüz gerçek ile masalın farkını çok anlayamaz. Oradan buradan atlamaya kalkar" dedi. Biz Toy Story seyrettirmiştik, çok sevmişti. Buzz'a da bayılmıştı bütün çocuklar gibi. Şimdi anlatıyoruz, bu sadece çizgi filmlerde, masallarda olur, böyle birşey yok diye.

Bu işler gerçekten çok zooor..

Masallar ve bugünkü durum

Ben 70 doğumluyum. Çocukluğum hep şimdi düşününce dehşet dolu masallarla geçmiş. Ama o zaman hiç öyle gelmiyordu. Demek çocukların algısı farklı. Bu konuda fikri olan var mı?

-Kırmızı başlıklı kız: kurt bir insanı yutuyor, sonra karnı yarılmak sureti ile çıkartılıyor

-Pamuk prenses: Kötü kraliçe, namı-ı diğer cadı, Pamuk Prenses'i öldürmek istiyor. Ona zehirli şeyler gönderiyor.

-Hansel Gratel: Çocuk yiyen karakter, çocuklar şişmanlasın da öyle yesin diye habire onları besliyor.

Bana onlar hiç korkunç gelmediği gibi, eğlenerek de dinlerdim(k). Arkadaşlara soruyorum, bir kişi de çıkıp ne korkunçtu bunlar demiyor.

Biz bu masalları nasıl anlatmalıyız, olduğu gibi mi, değiştirerek mi?

Sunday, November 13, 2011

Medeni ülkede puset kullanmak!

Sanırım ciddi bir medeniyet belirtisi bir ülkede tekerlikli sandalye ya da puset ile hiçbir sorun olmadan dolaşabilmek.

Ben en medeni caddelerimizden olan Bağdat Caddesi'nde bile kesintisiz yürüyemiyorum. Hep biryerlere takılıyor. Hele caddeden sokağa girdiniz mi perişanlık. Daracık kaldırım, çok da yüksek yapılmış. Çık çıkabilirsen, hele de pusette uyuyan bir çocuk varsa. Işıkta yayanın hakkı olsa bile, sağa dönen arabanın da hakkıysa kesinlikle yol vermezler, gerçekten de zordur pusetle yürümek.

O kadar değişik yere gittik (bu seyahatte), dağlara çıktık, botlara bindik, otobüs, metro, tren, uçak, restaurantlar, müzeler, alışveriş merkezleri, birinde ama birinde bile sorun yaşamadık. Birkez bile puseti taşımak zorunda kalmadık. Ne kadar rahat ettik anlatamam. Bizde puset kolaylık yanında külfet de getiriyor maalesef. Türkiye'nin yüzü eskisine göre daha modern ama asıl medeniyet bu inceliklerden geçiyor.

Çocuklarda Jet Lag (uzun uçak yolculuğu sonrası uyku bozukluğu)

Jet lag'in tercümesi bunun gibi birşey. Yani yaşadığınız yer ile gittiğiniz yer arasında fazla saat dilimleri varsa, saatlere uyum sağlama(ma) durumu!

Daha önce okuduğum bütün kitaplar çocukların çok kolay ayak uydurduğunu çünkü biyolojik saatlerinin güneşe ayarlı olduğunu söylüyorlardı. Ama bu doğru çıkmadı! Çok hayal kırıklığına uğradım gerçekten.

Gittiğimiz saat dilimi -7 saat idi. Batıya gittik. Biz büyükler kendimizi zorlayıp birkaç gün geç yatınca hemen düzeliyor bu durum. Ama 3 yaşındaki çocuğu zorla ayakta tutmak mümkün olmuyor. Üstelik gündüz öyle bir uykuya dalıyordu ki, sanki gece uykusu. Kesinlikle uyanmıyordu. Bunun üstüne gece uykuya geçince neredeyse 5 gün boyunca sabah 4'de uyandı! Kuzen evinde kalıyorduk, kimseyi uyandırmak istemediğimiz için, Alp'i odadan hiç çıkartamadık. Önüne yerleştirdiğimiz legoları ile epey bir vakit geçirmek zorunda kaldı. En son çare de DVD player koymak oldu. Bu maalesef en etkilisi. (Türkiye'ye dönünce cihaz hemen yok edildi. Alp de sormadı neyse ki)

5.gün sonunda Alp de normale geldi. Merak edenler için: 6 yaşından küçük çocukların, jet lag'i aşmak için alabilecekleri birşey yok. Biz büyükler melatonin alabiliyoruz, o da doğal hormon vücutta bulunan, ama çocuklara hiç tavsiye edilmiyor. Biz de almadık bu sefer, Alp'a ayak uyduralım diye. Yoksa iyice perişan olurduk.

Asıl Türkiye'ye dönüş sonun oluyor. Doğuya gelmek herzaman daha zordur, uyum açısından. Bir kere, gece bir türlü gelmez uykunuz. Alp'in de gelmedi. Hayatında ilk defa 00:30'da yattı hem de birkaç gece üst üste. Hal böyle olunca da 10:30'larda uyandı. 4.günün sonunda, saat kurmaya karar verdim. Bu sabah (Pazar) herkesi 9'da kaldırdım. Yarın iş günü, okul günü. Mecburen 7'de kalkacağız. Alp bu gece ilk defa 21:30'da yattı...

Diyeceğim o ki, evet, çocuklar için de jet lag var. Üstelik ilaç alamadıkları için bizden beter oluyorlar maalesef.

Thursday, November 10, 2011

Çocukla uzun uçak yolculuğu-SONUÇ

Uzun yolumuzu geçen yazıdan beri 2 kez yapmış oldum, gidiş ve dönüş.
Gidiş 10.5 saat, dönüş 9 saat. Yanıma geçen yazımda bahsettiğim herşeyi aldım. Kocaman bir çanta oldu. Oturunca bu çantayı yukarıya kaldırdım. Bir daha da indirmedim! Gerçekten!
Bu inanılmaz birşey oldu bizim için.

Öncelikle, Alp bir erkek çocuk olarak, daha önce bindiği uçaklardan daha büyük olan bu uçakla çok ilgilendi. Uçağımız THY idi, hem de yeni Boeing 777'lerden. Uçaktaki eğlence sistemi çok ama çok kapsamlı. Başka hiçbirşey yapmaya gerek bırakmıyor. Alp'in hayatta bildiği 2 uzun metrajlı filmlerden biri olan Cars I filmi orada da vardı. Önünüzdeki sistemle bütün başlangıç ve bitişleri kendiniz ayarladığınız için, Alp aynı filmi 2 kez seyretti. (Evet, seyahatlerde prensipler kenara kalkıyor, en azından bizde öyle oldu.) Sonra da uyuyakaldı, 4 saat uyudu. 2 kez yemek derken seyahat bitti. WC dışında Alp hiç yerinden kalkmadı, ekstra bir talepte bulunmadı. Çok eğlenceli bir seyahat oldu.

Dönüş biraz daha farklıydı. Bir kere artık büyük uçağa olan hevesi geçmişti. Yorgundu, bir önceki yerden aynı günün sabahı yola çıkmıştık, uçak saat 16:45'de idi, bu yüzden uykusu vardı ama uykuya geçemiyordu. Havaalanında aldığı itfaiyeci adamlar serisini eline aldı, bu onu epey eğlendirdi. Cars'ı seyretmedi bile. Sadece, ne zaman varırız diye sorup durdu. Sen uyuyup kalktıktan sonra çok az kalacak cevabı hiç tatmin etmedi. Biraz kıvranarak sonunda uykuya daldı. Dalana kadar sanırım yanımızdakileri epey rahatsız ettik:(

Birşey daha: THY Comfort Class reklamını çok yapıyor, şu anda promosyon fiyatları var. Neredeyse ekonomi ile aynı fiyatta. Çok tavsiye ederim. Yatışı ekonomi gibi, fazla yatmıyor ama genişliği, diz mesafesi neredeyse business gibi. 2 metrelik birisi bile rahatlıkla oturur, öncekine hiç temas etmeden. Ortada bu yüzden 4 yerine 3 koltuk var. Yemekler ekonomiden daha detaylı. Sanırım eğlence sistemi de öyle. Üstelik koltuklarda ipod-ipad gibi aletleri bağlayıp şarj edebileceğiniz fişler mevcut, bu da pil sorununu ortadan kaldırıyor. Diyeceğim o ki, bu aralar uzun mesafe uçarsanız, promosyon fiyatını veya milini yaklayabilirseniz, mutlaka deneyin. Deyecektir. Sanırım yakın zamanda bunun 2 katı bir fiyata çıkacak.

Çok önemli bir detay: Uzun süredir, neredeyse 1.5 senedir puset kullanmıyoruz. Arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine puseti götürdük. Çok ama çok rahat ettik. Her saniyesinde kullandık! Aman siz siz olun, başka diyarlara seyahate giderseniz, pusetinizi çocuğunuz sığana kadar mutlaka götürün. Kucağınızda taşımaktan kurtarır sizi..

Wednesday, October 19, 2011

Çocukla uzuuun uçak yolculuğu

Anne bloglarının en başarılısı olduğunu düşündüğüm Pratik Anne sağolsun, yine döktürmüş! Burada göreceğiniz önerileri sıralamış bizler için. Ben hem Pratik Anne'nin, hem de diğer arkadaşlarımın önerilerine uyarak birkaç şey aldım yanıma, neticeyi dönünce yazarım:

1- Değişik, hiç görmediği birkaç oyuncak. Pratik anne bunları sona saklayın demiş, tam olarak da bunu yapacağım.
2- Bir arkadaşım bol bol çıkartma önerdi. Bunları özellikle uçakların talimat kartlarına yapıştırmak iyi oluyormuş, Lamine olduğu için sonra sökmek kolay.
3- Küçük bir yazma tahtası (doodler)
4- Ipad (Eskiden olsa DVD player olurdu) ve üstüne yüklenmiş oyunlar-kitaplar
5- Tabii ki THY'nin eğlence sistemine güveniyorum. Burada tek korkum oğlumun TV kolik olması, malum normalde hiç seyretmiyor!
6- Biraz soğuk algınlığı geçiriyor. İlaçları ve bunların reçeteleri (uçağa sıvı alınmaması durumu)
7- Yedek kıyafetler
8- İnce kitaplar-ama illa ki onun ilgisini çekecek cinsten, yeni maceraya gerek yok.
9- Boyama kalem ve kağıtları

Aklıma gelenler şimdilik bu kadar..

Faydalı bir site: anneysen.com

Yeni bir site yayına girmiş: www.anneysen.com
Ben de bana attıkları mail ile haberdar oldum. Benim için ilginç olanı, daha önce www.babycenter.com'un yaptığı, mail ile hamileliğinizi hafta hafta izleyebilmeniz. Umarım başarılı olurlar.

Gönderdikleri basın bülteni ise şöyle:

anneysen.com 'Hafta Hafta Hamilelik' bölümü ile

anne adaylarının içi rahat

Hamileliğin her aşaması, detaylı takip edilmesi gereken önemli değişiklikler içeriyor. Her hafta yaşayacağı değişiklikleri bilen hamileler ise, bu önemli dönemi daha rahat geçiriyor. anneysen.com’un ilgiyle takip edilen Hafta Hafta Hamilelik bölümü, hamilelikle ilgili merak edilen ve bilinmesi gereken haftalık değişiklikleri aktararak, 40 hafta boyunca anne adaylarına destek oluyor.

anneysen.com, anneliğin keyifli ve zorlu süreçlerine özel bölümler sunarak annelerin hayatını kolaylaştırıyor. Hafta Hafta Hamilelik de bu bölümlerden biri. 40 hafta süren hamilelik için sunulan 40 farklı sayfayla anne adayları kendi dönemlerinin gelişmelerini öğrenirken, dilerlerse “Yorumlar” kısmında kendi durumlarını paylaşıyor ve diğer annelerin o haftayla ilgili görüşlerini okuyor. Her haftanın özel konularıyla ilgili sunulan Uzman Görüşü’nün yanı sıra, sık sorulan sorulara verilen yanıtın yer aldığı Uzman Sorusu anne adaylarına ışık tutuyor. anneysen.com tavsiyesi başlığında ise, her haftaya özel ipuçları ve öneriler yer alıyor.

Hamileliğin planlandığı dönemden doğuma kadar bebekte ve anne adayında yaşanan değişimler, bebeğe hazırlık, doğum, özel durumlar, yapılması gereken testler gibi onlarca konuda anne adaylarına hatırlatmalar yaparak, anne adayları hamilelik sürecini çok daha rahat geçiriyor.

Her anne adayının erişimine açık olan Hafta Hafta Hamilelik bölümünü kullanmak ise çok kolay. Anne adayları, bulundukları haftanın sayfasına giderek kendi haftasıyla ilgili takibi kolaylıkla yapabiliyor. Bölümde bulunan Ara fonksiyonu ile de, akla takılan özel konular için araştırma yapılabiliyor.

anneysen.com hafta hafta hamilelik bölümü ile de anneliğe atılan ilk adım olan hamilelik döneminde de anne adaylarının yanında yer alıyor.

Monday, October 10, 2011

Emzirme üstüne çok kapsamlı bir kitap!


Gün Yayıncılık yine çok iyi bir kitap çıkarttı. Ne kadar çok önemli bulduğum kitap varsa, hepsini birbir tercüme edip yayınlıyorlar, çok başarılılar gerçekten. Emzirmek üstüne çok detaylı bilgiler var. Çok tavsiye ederim. Kitap 500 sayfanın üstünde bu arada..

Gün Yayıncılık'ın çevirip yayınladığı diğer kitaplar arasında çok sık bahsettiğim Tracy Hogg'un kitabı ve Ferber'in uyku kitabı da bulunmakta.

Friday, October 7, 2011

Yaşasın Montessori Okulumuz!

Okulumuz 1 yaşına bastı. Gerçekten çok yol aldık. Eminim aylar geçtikçe daha da çok yol alacağız. Okulumuz Türkiye'deki diğer okullarla kıyaslanınca gerçekten de çok özel. Az öğrenci var, kar derdi olmadığı için, öğrenci sayısını artırmak için bir derdi de yok. Her öğrenciye özel program belirleniyor ve uygulanıyor. Her çocuk çok dikkatli takip ediliyor. Öğretmenlerimiz, yurtdısındaki örneklerini izlemek üzere Hollanda'ya gidip 4 tane değişik Montessori okulu gözlemlediler. Yepyeni bilgiler ile geri döndüler. Çocuklarımız okuldan neşe ile çıkıyorlar. Hatta çıkmak istemiyorlar.
Sabahları Montessori eğitimi ile geçiyor. Öğle yemeğinden sonra hergün değişik bir aktiviteleri var. Ahh, bu zamanda okumak varmış:) Bu aktiviteler: Yoga, müzik, resim, drama ve Almanca oyun grubu. Her birisi profesyoneli tarafından veriliyor, sınıf öğretmenleri değil. Mesleği ressamlık olan, müzisyenlik olan, yoga öğretmenliği olan kişiler tarafından veriliyor. Bu sayede çocuğumuz değişik yönlerini keşfederken, yarış atı gibi oradan oraya koşturmak zorunda kalmıyorlar. Hepsi sıcacık yuvamız içinde gerçekleşiyor. Bütün bunların bir avuç velinin inisiyatifi ile gerçekleştiğine inanmak zor ama gerçek!
Oturmuş bir Montessori okulu olmak için katedecek çok yol var ama 1 senede bu kadar yol alan okulumuz, kim bilir daha neler yapacaktır!
Doğum günün kutlu olsun KÜÇÜK KARA BALIK!
Bu arada Pazar günü Validebağ Korusu'nda (Koşuyolu), İzcievi'nde, saat 13:00'den sonra çocuklar için çok özel şenlikler var, hepiniz davetlisiniz.

Friday, September 2, 2011

TV ve türevlerini seyretmek hakkında...

Alp 3 yaşına bastı. Bundan biraz önce, sanırım 2.5 yaşında idi, çok sınırlı bir şekilde birşeyler seyrettirmeye başladık. Bunun için bilgisayarda you tube üzerinden birkaç şey seçtik, onları seyretmesine izin verdik. Alp lego ve itfaiye delisi bir çocuk. You tube üzerinden "lego firetruck" diye arama yaparsanız, genellikle çocukların legolar ile yaptıkları itfaiye arabaları çıkıyor. Oradan biraz Caillou, biraz Thomas derken 5-10 dakikalık seyirler uzamaya başladı. TV'yi sadece babası maç seyrettiğinde gördüğü için, oradan eğlenceli birşey çıkabileceğini henüz bilmiyor. Çıksa sanırım tutması çok zor olurdu. Kendisinin bir düğme ile ulaşabileceği bir sisteme ulaşmasını henüz istemiyoruz ikimiz de. Ipad gibi cihazlarda you tube halihazırda bir icon olduğu için, ona basınca you tube'un açıldığını biliyor. Açtığı zaman da en son bıraktığı yerden açılıyor. Yani onun ilgilendiği şeyler. Fakat birşeyi seyrettikten sonra size "şunları da izleyebilirsiniz" şeklindesunulan seçenekler her zaman uygun şeyler olmayabiliyor. Bu yüzden çareyi, ipad ile işi bitince internetini kesmekte bulduk. İnternet yok diyoruz. Sol üstteki internet bağlantısını gösteren işaret olmadığı zaman o da ikna oluyor! Bilgisayara henüz youtube yazmayı bilmiyor neyse ki, orada kontrol tamamen bizde:)

3 yaşını geçince, daha önce sadece kitaplardan tanıdığı Toy Story'i seyretsin bari dedik. İlk seyrettiğinde, 15. dakikada sıkıldı, bıraktı. Sonra yine seyretmek istedi, bu sefer sonuna kadar seyretti. Ne kadar iyi yaptık bilmiyorum. Bu çocuklar elbette bir ara ekranlarla tanışacaklar. Mümkün olduğunca geciktirmekte fayda var. Bir kez elinizi verdiniz mi, kolunuzu kaptırdığınız kesin:)

Wednesday, August 31, 2011

İstanbul Akvaryum

Dün, oldukça yeni açılmış olan Florya'daki İstanbul Akvaryum'a gidelim dedik. Yeri çok güzel, tam deniz kıyısında konumlanmış. Belediye kendisi açmış. Biletler epey pahalı. 3 kişik, 4kişilik aile paketleri de var. Bilgileri buradan alabilirsiniz. Ama yine de orta gelir grubunu sarsacak rakamlar çıkıyor ortaya.

Gelelim mekana. Otopark'a giriş paralı. Üstelik saat hesabı yapıyorlar. Otopark ödemesi ise, biletleri aldığınız gişeden yapılıyor. Hal böyle olunca da, geziniz bittikten sonra, bir daha sıraya girmeniz gerekiyor. Halbuki bunu sabit bir ücret yapsalar (hatta bedava yapsalar, zaten bir dünya para ödeniyor ve dünya yol gidiliyor oraya ulaşmak için) o da giriş biletini alırken ödenebilse, ne kadar rahat olacak. Kapıda valet de var, ama biz vermedik, ücretini bilmiyorum.

Biletinizi gösterip ana mekana girdikten sonra, bir bağrış çağrış içinde sizi fotoğraf çekilen tek sıraya sokuyorlar. (Arkanızda balıklar olan bir resminiz oluyor almak isterseniz.) Bu da ayrı bir hikaye. Öyle bir havada yapıyorlar ki, sanırsınız mecbursunuz o fotoğrafı çektirmeye. "Lütfen tek sıra olalım, bu sıradan ilerleyelim!"
"Hayır, biz bu sıradan ilerlemek istemiyoruz, fotoğrafımızın çekilmesini istemiyoruz, biz yolumuza devam etmek istiyoruz" deyince bir affallıyorlar. Kimse böyle bir seçeneği olabileceğinin farkında değil maalesef. (Aynı durum Forum Akvaryum'da da var maalesef.)

Neyse, biz atipik ve böyle şeylere sinir olan aile, aynen yukarıdaki sözleri söyleyip yolumuza fotoğrafçının arkasından devam ettik, bundan güç alan arkamızdaki birkaç aile de aynen bizi takip ettiler. Yaşasın özgürlük!

Bundan sonra oklarla yönlendirildik, geçişler güzel yapılmış. Bu akvaryumun özelliği tematik olması. Yani İstanbul, Marmara Denizi, Ege Denizi, Akdeniz, Kızıldeniz, Süveyş Kanalı gibi yerlerden ve o yörenin balıklarından ilerliyorsunuz. Çok çok büyük akvaryumlar, yurtdışındakileri aratmıyor. Dünyanın en büyük tematik akvaryumu diye bir iddiaları var. Ben en büyük akvaryumu yurtdışında görmüştüm, hala öyle mi bilemiyorum. Monterey'de idi (Kaliforniya) çok keyifli, enteresan bir yerdi. Tabii ki okyanusta olmasının avantajı ile inanılmaz çeşit balık vardı. Hele bir deniz anası bölümü var, anlatılmaz, inanılmaz etkileyici. İster istemez, çok iddialı olunca buradakiler, insan oralar ile kıyaslıyor.

Akvaryumlar kocaman, geçişler çok iyi ama yine de oturmayan, olmayan birşeyler var.
1- Balık çeşitleri çok az. Forum'daki akvaryum daha zengin.
2- İnanmayacaksınız ama akvaryumun içindeki kahverengi "deniz bitkileri" maalesef koli bandı gibi birşeyden yapılmış. Işık vurunca feci bir şekilde sırıtıyor. Acaba bu kadar zor mu hakiki bitki koymak? Gerçekten merak ettim . Hayır, zorsa kabul edebilirim ama bari böyle parlak olmasa. Türk versiyonu Star Wars filminde, ışın kılıcı olarak florasan lamba kullanmaktan farkı yok maalesef!
3- Aralara tuvaletler serpiştirilmiş ama maalesef hepsi 1 kişilik. Her tuvaletin önünde feci kuyruklar, bir türlü giremedik. Üstelik kağıtlar bitmiş, yerler pis, kutular taşıyordu.
4- Amazon ormanları yapmışlar. Burada balık çok çok az. Yapay kocaman ağaçlar var, bunu anlayışla karşıladık, ama nedense ağaçlara gövde yapmışlar , tepesini koymamışlar. (Keşke fotoğraf çekseymişim), tepesi dümdüz bir yapay ağaç gövdesi. Tepeden habire buhar yapıyorlar, nemli ortam için ama insan bunları bir saklar. Hayır, bütün borular ortada, inanılmaz komik. Fabrika bacası gibi tütüyor.

Hiç mi iyi şey yok? Elbette var. Bir kere çok güzel cafe'ler yapmışlar. Bir tanesi Emirgan Sütiş idi. Denize nazır, çok güzel dekorasyonu olan biryer. Orada oturup tatlı yedik, çok da sevdik. Mekanlar geniş, hiç daralmadık. Bazı balıkları özel bir yere koymuşlar, çok kalın, küre şeklinde bir mercek yerleştirmişler. Kaç katı büyütüyor emin değilim ama sanırım en az 5-6 misli büyütüyor, onlara o kadar yakından bakmak çok eğlenceli ve ilginç. Güzel bir hediyelik eşya dükkanı da var, daha da para harcamak isteyenler için. Belki zaman içinde balık çeşitleri daha da artar. Benim oyum yine de Forum'daki akvaryumdan yana. Buranın daha gelişmeye ve çeşitlenmeye ihtiyacı var diye düşünüyorum.


Thursday, August 18, 2011

Garip hastalıklara bir yenisi eklendi...

Dün akşam üzeri Alp birden bacağının üstüne basamamaya başladı. Bacağı uyuştu sandık. Zaman geçtikçe bu durum arttı, bazı durumlarda sancısı olmaya başladı. Yatınca geçeceğini umduk. Ama uyuyamadı. Kalçasında bir sorun vardı ve her döndüğünde ağlıyordu sızıdan.

Haliyle ödümüz patladı. Sabah ilk iş doktorunu aramak ve ortopediste gitmek oldu. Amerikan Hastanesi'nde tanıdık bir doktora gittik. Meğerse, çocuklar bir enfeksiyon geçirdikleri zaman, kan yoluyla bu enfeksiyon kalçaya inip orada ödem yapabiliyormuş. Birleşim yerindeki sıvıda bir artış var. Bu yüzden de üstüne basamıyor. Buyrun size gizemli bir durum. Hastanede ultrason ve röntgen yapıldı, kanda enfeksiyon taraması yapıldı. Kan değerleri çok az yukarıdaydı. Ultrasonda sıvı artışı tespit edildi. Şu anda tek yapılacak şey beklemek. 1 haftaya kadar geçermiş. Geçmezse iğne ile sıvının çekilmesi gerekiyormuş.

3 saat sonra eve geldik. İşin ilginç tarafı Alp artık daha iyi, yere daha sağlam basıyor:)
Bu arada hergün hastaneye gidip ultrasonla kalçasını takip edecekler, hergün azalmayı takip edecekler.

Aklınızda bulunsun, sizin de başınıza gelebilir.

Tuesday, August 16, 2011

Au Pair ile yaşantı-Son bölüm

Yarın au pair'imiz gidiyor. Hepimiz çok alışmıştık varlığına. Şansımıza sempatik bir kız ile karşılaştık. Toplam 6 hafta geçirdik beraber. Son durum nedir derseniz:

Alp basit soruları anlıyor.
Basit cümleler kurabiliyor.
Bir sürü İngilizce şarkı ve tekerleme sıralıyor.
Hani öyle bir his içindeyim ki, 2 ay daha olsa şakır şakır konuşacakmış gibi geliyor bana!

Au pair ne yaptı derseniz, sabahtan akşama kadar Alp ile konuştu, oyun oynadı, şarkılar söyledi. Yani standart bir kreşte vakit geçirirmiş gibi vakit geçirdi. Tabii bu durum bizim Montessori eğitimini biraz ters etkiledi, ama sanırım okul açılınca düzelir. Montessori'de birebir ilgi az. Çocuk serbest bırakılıyor. Kendi kendine yetmesi öğretiliyor. Okul kapandığında öyleydi, şimdi devamlı ilgi bunu bozdu.

Au pair'in şartlarını soran var:
Bu anlaşmanıza bağlı. Sadece cep harçlığı isteyen de var, belli bir para isteyen de. Erken davranırsanız önceki kategoriden bulmak daha kolay. Mutlaka yatacak yer ve bütün yemeklerini vermelisiniz. Hatta aileden biri gibi davranmanız lazım. Yol parasını da veriyorsunuz. Çok ucuz bir deneyim olmamakla beraber, ben özel ders alsa ne olur mantığı ile hareket ettiğimde bize çok daha ucuza geldi. Amerika'dan geldiği için yol parası çok tutuyor tabii. Bunu çok bulanlar İngiliz au pair bulabilir. Ben özellikle Amerikalı istedim, İngilizler biraz daha çılgın geliyor bana. Ön yargı tabii. Tanıdık birisini bulursanız en iyisi o olur.

Bu arada bir bilgi: 3 ay içinde Alp bütün bunları unutabilir. O yüzden buradan yabancı birini bulup haftada bir oyun oynatmayı planlıyorum. Böylece bilgiler taze kalır. Çizgi filmleri de İngilizce seyrederse, sanırım daha iyi olacak.

Seneye yine almak istiyorum. Alp de çok mutlu oldu. Umarım yine böyle sempatik birine denk geliriz:)

Monday, August 8, 2011

Uyku problemleri için danışmanlık

Uyku ile ilgili ilk bilgilerimi aldığım, İstanbul'da bulunan IPC, uyku eğitimi ve problemleri ile ilgili derslere başlamış. Çok sevindirici bir haber bu. Türkiye'de bu işi ciddiye alan kurum, doktor, psikolog görmedim, duymadım. Eğer probleminiz varsa bu konuda yaptıkları derslere gitmenizi tavsiye ederim. Kişiye özel seanslar da yapıyorlarmıs. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Sunday, July 10, 2011

Hülya Sonugür doktorluğu bırakıyor!

Bu haberi bloguma bırakılan bir yorumla öğrendim. Çok üzüldüm. Benim bildiğim kadarı ile böyle başka doktor yok. Hülya Hanım'a kızını düzenli götüren bir arkadaşım, onunla uzun uzun sohbet etmiş. Nedenleri şöyleymiş:

1- Bakanlık muayenehanelerin değişmesi için birtakım düzenlemeler getirdi. Bunu yapmayan doktorlar Ağustos ayında kapılarını kapatacak. Bu düzenlemelere uymak çok kolay değil. Türkiye'de doktorlarımızın %95'inin muayenehaneleri mesken olarak yapılmış olan apartmanlar içinde. Hem asansör kapısı hem sokak kapısı genişliği konusunda getirilen normlara uymaya imkan yok. Bu amaçlı yapılan binalar bulmanız lazım ki bu çok zor. Bu yüzden, muayenehanelerini kapatacak olan çok doktor olacak sanırım. Birtek dişçiler istisna diye duydum.

2- İşin bir de diğer tarafı var. Hülya hanım bütün aşılara ve ilaçlara karşı, ilaç şirketlerine karşı. Böyle olunca da hedaf tahtası olmuş durumda. Bu olaylarla boğuşmaktan sıkılmış. Artık kendi kabuğuna çekiliyor.

Ben gerçekten çok üzüldüm, böyle aykırı seslere her zaman ihtiyacımız var. Çok konuşan olmuş sanırım ama kararı kesin. Umarım onun gibi birisi daha çıkar yakın zamanda.

Monday, July 4, 2011

Yazlık kiralamak

Bu konuyu daha önce yazmıştım ancak yine yazmak istiyorum. Özellikle Alp'in doktoru ile konuştuktan sonra..

Hatırlamayanlara minik bir giriş yapayım. Alp 1 yaşında iken, çok sağlıklı, birkez bile ateşlenmemişken, bol güneş, deniz iyi gelir diyerek, bir tanıdığın sitesinde ev kiralamaya karar verdik. 2 aylık kiraladık. Ohh ne güzel, yardımcımız da bizimle gelecekti, hep hayalini kurduğum Bodrum'da bir yaz geçirme olayını ben de yaşayacaktım.

Ev yeni boyanmıştı, yeni temizlenmişti. Mobilyalar eskiydi ama en azından minimum eşya vardı. Kendimize göre yerleştik. İstanbul'dan bir sürü malzeme getirdik, yerleştik. Derken 3.günün sonunda Alp başladı öksürmeye ve hırlamaya! Ama ne sesler anlatamam. Biz Alp'in üşüttüğünü düşündük. İstanbul'daki dr'umuz Yıldız Hanım ile konustuk, onun önerdiği bir isme gittik. (Hastanelere gitmeyi hiç sevmiyorum, çocuğa gereksiz testleri dayıyorlar para için). Doktor dinledi dinledi, hiçbirşey bulamadı. Göğsü temiz, boğazı temiz. Ama hırlama devam. O anda alerji olabileceğini düşündü Yıldız hanım. (uzaktan) Evden biraz uzaklaşıp deneyin dedi. Evden bir otele çıktık. Alp'in hırıltısı birden kesiliverdi. Öksürük de öyle. Durum öyle olunca anladık kı, evde ya görünmez küfler ya da ev akarları var. Alp de hiç alerjik değilken, birden uyuyan canavar uyandırıldı ve alerjik oluverdi:(
Evi hemen boşalttık. Bir daha öyle bir maceraya girmemeye tövbe ettik. Eğer bebeğiniz varsa sakın bilmediğiniz birisinin evini tutmayın. Yıldız Hanım, bu olayın başkalarının da başına geldiğini söyledi. Hele bir bebek hastanelik olmuş, hem de aile evinde. Bütün kış kapalı kalan evler maalesef böyle sonuçlar doğurabiliyor, hele de bebek alerjik bir bebekse. Çocuğumuza iyilik yapalım derken kötülük yaptık, uyuyan alerjiyi uyandırdık.
Aklınızda bulunsun...

Saturday, July 2, 2011

Au Pair ile yaşantı

Bir maceradır gidiyor hayatımız. Yeni maceramız ise Amerikalı bir au pair oldu. Komşumda görmesem aklıma gelmezdi doğrusu. Alp'i biz velilerin kurduğu okula gönderirken en önemli eksik yabancı dil olamayışıydı. Bir çok insan bunu aman hemen dil öğrenmesin ne olur, olarak algılıyor. Ben ise çok farklı yönden bakıyorum. Okuduğum sayısız kitap ve araştırma, 2. bir dili çok küçük yaşlarda öğrenmeye başlayan çocukların beyninin farklı çalıştığını gösteriyor. Mantıksal problemlere çok farklı açılardan bakabiliyorlar. Yani bu durum beyin gelişimi için çok büyük bir şans.
Ben nasıl yapsak diye kafa yorarken, her kafadan bir ses çıktı. En çok çıkan ses ise, "neden sen konusmuyorsun?" oldu. Herkese verdiğim cevap, bunu çok yapmacık bulduğum oldu. Bir dili iyi de konuşsak, eğer benim gibi 11 yaşından sonra öğrenmeye başlamışsanız, o hep "yabancı" bir dil olarak kalıyor. Çocuğum ile aramda bariyer olacaktı. Üstelik bu işe baş koyarsanız, hep ama hep o dilde devam etmeniz gerekiyor, yoksa istikrarsızlık oluyor. Bunu yapmam mümkün olmayacaktı, yapmadım zaten.
Sonunda kolları sıvadım. Evimizde bir kişiye daha yer olmamasına rağmen, internet sitelerine abone oldum. www.greataupair.com bunların başlıcaları. Ücretsiz üye olursanız adayların sadece cv bilgileri geliyor, ulaşım bilgileri gelmiyor. Ücret verirseniz data base'i açıyorlar. Ben oradan epeyce insanla görüştüm. Ama beğendiklerim Türkiye'ye gelmek istemedi ya da isteyenler son dakikada İtalya, Fransa gibi daha cazip yerlerden teklifler aldılar. Sonunda Türkiye'de bir ajans buldum. Sahibi bir yabancı. Oradan yapılan yönlendirmeler sonucu bir au pair ile anlaştım. Ben öyle istediğim için bizimle 2 ay kalacak. Geçen Salı geldi. Hepimizde bir heyecan vardı. Ya soğuksa, ya çocukla anlaşamazsa, ya çocuk onu sevmezse gibi. Her ne kadar skype üstünden görüşmüş olsak da böyle şeyler belli olmuyor. Neyse ki, sempatik bir kız çıktı karşımıza. Alp'in de hemen kanı ısındı. Şimdilik durum şu: karşılıklı kendi dillerinde konuşuyorlar, oyun oynuyorlar. Bakalım au pair'imiz mi önce Türkçe öğrenecek yoksa Alp mi İngilizce öğrenecek:))
Alp iyi saatinde ise Sobia'nın söylediklerini tekrar ediyor. Onun dışında Türkçe konusuyor. Bazen bir kelime hoşuna gidiyor, ona takılıyor. Sabah her gördüğüne "good morning" deyip durdu. Gerçekten çok merak ediyorum süreci. Alp ne kadar, ne öğrenecek? Yakın zamanda izlenimlerimi paylaşacağım.

Beni izlemeye devam edin...

Wednesday, June 8, 2011

Çocuğunuz ne kadar uyumalı

Baby Center, bu hafta bir yazı yayınlamıs, çocuğunuzun uyuması gereken miktarı bir tablo ile yayınlamış. Ben de aynen buraya ekliyorum:



Yazının orijinalini burada bulabilirsiniz. Aşağıdaki notta, iki sütunun toplamının tam tutmayabileceğini çünkü öğlen çok uyuyan çocuğun gece az uyuyabildiğine ya da tam tersi duruma dikkat çekmiş.