Wednesday, August 31, 2011

İstanbul Akvaryum

Dün, oldukça yeni açılmış olan Florya'daki İstanbul Akvaryum'a gidelim dedik. Yeri çok güzel, tam deniz kıyısında konumlanmış. Belediye kendisi açmış. Biletler epey pahalı. 3 kişik, 4kişilik aile paketleri de var. Bilgileri buradan alabilirsiniz. Ama yine de orta gelir grubunu sarsacak rakamlar çıkıyor ortaya.

Gelelim mekana. Otopark'a giriş paralı. Üstelik saat hesabı yapıyorlar. Otopark ödemesi ise, biletleri aldığınız gişeden yapılıyor. Hal böyle olunca da, geziniz bittikten sonra, bir daha sıraya girmeniz gerekiyor. Halbuki bunu sabit bir ücret yapsalar (hatta bedava yapsalar, zaten bir dünya para ödeniyor ve dünya yol gidiliyor oraya ulaşmak için) o da giriş biletini alırken ödenebilse, ne kadar rahat olacak. Kapıda valet de var, ama biz vermedik, ücretini bilmiyorum.

Biletinizi gösterip ana mekana girdikten sonra, bir bağrış çağrış içinde sizi fotoğraf çekilen tek sıraya sokuyorlar. (Arkanızda balıklar olan bir resminiz oluyor almak isterseniz.) Bu da ayrı bir hikaye. Öyle bir havada yapıyorlar ki, sanırsınız mecbursunuz o fotoğrafı çektirmeye. "Lütfen tek sıra olalım, bu sıradan ilerleyelim!"
"Hayır, biz bu sıradan ilerlemek istemiyoruz, fotoğrafımızın çekilmesini istemiyoruz, biz yolumuza devam etmek istiyoruz" deyince bir affallıyorlar. Kimse böyle bir seçeneği olabileceğinin farkında değil maalesef. (Aynı durum Forum Akvaryum'da da var maalesef.)

Neyse, biz atipik ve böyle şeylere sinir olan aile, aynen yukarıdaki sözleri söyleyip yolumuza fotoğrafçının arkasından devam ettik, bundan güç alan arkamızdaki birkaç aile de aynen bizi takip ettiler. Yaşasın özgürlük!

Bundan sonra oklarla yönlendirildik, geçişler güzel yapılmış. Bu akvaryumun özelliği tematik olması. Yani İstanbul, Marmara Denizi, Ege Denizi, Akdeniz, Kızıldeniz, Süveyş Kanalı gibi yerlerden ve o yörenin balıklarından ilerliyorsunuz. Çok çok büyük akvaryumlar, yurtdışındakileri aratmıyor. Dünyanın en büyük tematik akvaryumu diye bir iddiaları var. Ben en büyük akvaryumu yurtdışında görmüştüm, hala öyle mi bilemiyorum. Monterey'de idi (Kaliforniya) çok keyifli, enteresan bir yerdi. Tabii ki okyanusta olmasının avantajı ile inanılmaz çeşit balık vardı. Hele bir deniz anası bölümü var, anlatılmaz, inanılmaz etkileyici. İster istemez, çok iddialı olunca buradakiler, insan oralar ile kıyaslıyor.

Akvaryumlar kocaman, geçişler çok iyi ama yine de oturmayan, olmayan birşeyler var.
1- Balık çeşitleri çok az. Forum'daki akvaryum daha zengin.
2- İnanmayacaksınız ama akvaryumun içindeki kahverengi "deniz bitkileri" maalesef koli bandı gibi birşeyden yapılmış. Işık vurunca feci bir şekilde sırıtıyor. Acaba bu kadar zor mu hakiki bitki koymak? Gerçekten merak ettim . Hayır, zorsa kabul edebilirim ama bari böyle parlak olmasa. Türk versiyonu Star Wars filminde, ışın kılıcı olarak florasan lamba kullanmaktan farkı yok maalesef!
3- Aralara tuvaletler serpiştirilmiş ama maalesef hepsi 1 kişilik. Her tuvaletin önünde feci kuyruklar, bir türlü giremedik. Üstelik kağıtlar bitmiş, yerler pis, kutular taşıyordu.
4- Amazon ormanları yapmışlar. Burada balık çok çok az. Yapay kocaman ağaçlar var, bunu anlayışla karşıladık, ama nedense ağaçlara gövde yapmışlar , tepesini koymamışlar. (Keşke fotoğraf çekseymişim), tepesi dümdüz bir yapay ağaç gövdesi. Tepeden habire buhar yapıyorlar, nemli ortam için ama insan bunları bir saklar. Hayır, bütün borular ortada, inanılmaz komik. Fabrika bacası gibi tütüyor.

Hiç mi iyi şey yok? Elbette var. Bir kere çok güzel cafe'ler yapmışlar. Bir tanesi Emirgan Sütiş idi. Denize nazır, çok güzel dekorasyonu olan biryer. Orada oturup tatlı yedik, çok da sevdik. Mekanlar geniş, hiç daralmadık. Bazı balıkları özel bir yere koymuşlar, çok kalın, küre şeklinde bir mercek yerleştirmişler. Kaç katı büyütüyor emin değilim ama sanırım en az 5-6 misli büyütüyor, onlara o kadar yakından bakmak çok eğlenceli ve ilginç. Güzel bir hediyelik eşya dükkanı da var, daha da para harcamak isteyenler için. Belki zaman içinde balık çeşitleri daha da artar. Benim oyum yine de Forum'daki akvaryumdan yana. Buranın daha gelişmeye ve çeşitlenmeye ihtiyacı var diye düşünüyorum.


Thursday, August 18, 2011

Garip hastalıklara bir yenisi eklendi...

Dün akşam üzeri Alp birden bacağının üstüne basamamaya başladı. Bacağı uyuştu sandık. Zaman geçtikçe bu durum arttı, bazı durumlarda sancısı olmaya başladı. Yatınca geçeceğini umduk. Ama uyuyamadı. Kalçasında bir sorun vardı ve her döndüğünde ağlıyordu sızıdan.

Haliyle ödümüz patladı. Sabah ilk iş doktorunu aramak ve ortopediste gitmek oldu. Amerikan Hastanesi'nde tanıdık bir doktora gittik. Meğerse, çocuklar bir enfeksiyon geçirdikleri zaman, kan yoluyla bu enfeksiyon kalçaya inip orada ödem yapabiliyormuş. Birleşim yerindeki sıvıda bir artış var. Bu yüzden de üstüne basamıyor. Buyrun size gizemli bir durum. Hastanede ultrason ve röntgen yapıldı, kanda enfeksiyon taraması yapıldı. Kan değerleri çok az yukarıdaydı. Ultrasonda sıvı artışı tespit edildi. Şu anda tek yapılacak şey beklemek. 1 haftaya kadar geçermiş. Geçmezse iğne ile sıvının çekilmesi gerekiyormuş.

3 saat sonra eve geldik. İşin ilginç tarafı Alp artık daha iyi, yere daha sağlam basıyor:)
Bu arada hergün hastaneye gidip ultrasonla kalçasını takip edecekler, hergün azalmayı takip edecekler.

Aklınızda bulunsun, sizin de başınıza gelebilir.

Tuesday, August 16, 2011

Au Pair ile yaşantı-Son bölüm

Yarın au pair'imiz gidiyor. Hepimiz çok alışmıştık varlığına. Şansımıza sempatik bir kız ile karşılaştık. Toplam 6 hafta geçirdik beraber. Son durum nedir derseniz:

Alp basit soruları anlıyor.
Basit cümleler kurabiliyor.
Bir sürü İngilizce şarkı ve tekerleme sıralıyor.
Hani öyle bir his içindeyim ki, 2 ay daha olsa şakır şakır konuşacakmış gibi geliyor bana!

Au pair ne yaptı derseniz, sabahtan akşama kadar Alp ile konuştu, oyun oynadı, şarkılar söyledi. Yani standart bir kreşte vakit geçirirmiş gibi vakit geçirdi. Tabii bu durum bizim Montessori eğitimini biraz ters etkiledi, ama sanırım okul açılınca düzelir. Montessori'de birebir ilgi az. Çocuk serbest bırakılıyor. Kendi kendine yetmesi öğretiliyor. Okul kapandığında öyleydi, şimdi devamlı ilgi bunu bozdu.

Au pair'in şartlarını soran var:
Bu anlaşmanıza bağlı. Sadece cep harçlığı isteyen de var, belli bir para isteyen de. Erken davranırsanız önceki kategoriden bulmak daha kolay. Mutlaka yatacak yer ve bütün yemeklerini vermelisiniz. Hatta aileden biri gibi davranmanız lazım. Yol parasını da veriyorsunuz. Çok ucuz bir deneyim olmamakla beraber, ben özel ders alsa ne olur mantığı ile hareket ettiğimde bize çok daha ucuza geldi. Amerika'dan geldiği için yol parası çok tutuyor tabii. Bunu çok bulanlar İngiliz au pair bulabilir. Ben özellikle Amerikalı istedim, İngilizler biraz daha çılgın geliyor bana. Ön yargı tabii. Tanıdık birisini bulursanız en iyisi o olur.

Bu arada bir bilgi: 3 ay içinde Alp bütün bunları unutabilir. O yüzden buradan yabancı birini bulup haftada bir oyun oynatmayı planlıyorum. Böylece bilgiler taze kalır. Çizgi filmleri de İngilizce seyrederse, sanırım daha iyi olacak.

Seneye yine almak istiyorum. Alp de çok mutlu oldu. Umarım yine böyle sempatik birine denk geliriz:)

Monday, August 8, 2011

Uyku problemleri için danışmanlık

Uyku ile ilgili ilk bilgilerimi aldığım, İstanbul'da bulunan IPC, uyku eğitimi ve problemleri ile ilgili derslere başlamış. Çok sevindirici bir haber bu. Türkiye'de bu işi ciddiye alan kurum, doktor, psikolog görmedim, duymadım. Eğer probleminiz varsa bu konuda yaptıkları derslere gitmenizi tavsiye ederim. Kişiye özel seanslar da yapıyorlarmıs. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.